Toefl-ielts-toeic kelimeleri

• populous: s. yoğun nüfuslu, kalabalık
• portend: f. delalet etmek, işareti olmak (kötü), kötüye işaret olmak
• portent: i. delalet, kötüye işaret, kötülük belirtisi, kehanet
• portfolio: i. evrak çantası, bakanlık, belgeler, tahviller
• posit: f. yerleştirmek, yerine koymak, farzetmek, varsaymak
• position: f. yerleştirmek i. konum, pozisyon
• positive: i. pozitif s. olumlu, artı
• posse: i. birlik, takım, heyet
• possess: f. sahip olmak
• possession: i. sahiplik
• possessive: i. iyelik belirten sözcük, in hali s. sahip olan, sahip çıkan, sahip olma, sahiplik, hükmetme, iyelik [dilb.]
• possessor: i. sahip, malik, mal sahibi, hakim olan
• possible: i. rekor [spor.] s. olası
• postdate: f. üzerine ileri bir tarih atmak.
• posterior: i. kıç, arka, popo, kaba et s. geri, sonraki, sonra gelen, arkadaki, gerideki
• postgraduate: i. üniversite mezunu, yüksek lisans öğrencisi, doktora öğrencisi s. lisans üstü, doktora, üniversite sonrası eğitimle ilgili
• postscript: i. not, ek yazı, dipnot, ek
• potency: i. potansiyel, güç, kuvvet, iktidar, cinsel güç, etki
• potent: s. güçlü, kuvvetli, potansiyele sahip, nüfuzlu, etkili, iktidarlı, cinsel gücü yüksek, ikna edici, inandırıcı
• potentate: i. hükümdar, nüfuzlu kimse
• potential: i. potansiyel, güç, iktidar, gerilim, yeterlik kipi s. potansiyel, olası, gizli, açığa çıkmamış
• potion: i. zehirli içki, iksir, bir doz ilaç
• powerless: s. güçsüz, aciz, yetersiz, elinden bir şey gelmez
• practicable: s. uygulanabilir, elverişli, yapılabilir, geçilebilir, kullanışlı
• prate: f. gevezelik etmek, boş konuşmak, dem vurmak i. gevezelik, boş laf
• prattle: f. gevezelik etmek, çene çalmak, çocuk gibi konuşmak i. gevezelik, çene çalma, çocukça konuşma
• preamble: i. önsöz, giriş, başlangıç
• precarious: s. güvenilmez, belirsiz, tutarsız, istikrarsız, kararsız, şüpheli, riskli
• precaution: i. önlem, tedbir, ihtiyat
• precede: f. önce gelmek, önce olmak, önce davranmak, önünde gitmek, üstün olmak, önde olmak
• precedence: i. öncelik, öncelik sırası, önce gelme, önce olma, üstünlük
• precedent: i. geçmiş örnek, örnek olay, örnek s. eşine rastlanmış, örneği olan, benzeri olan
• precedential:
• precession: i. devinim [ast.], devinme [ast.]
• precipice: i. uçurum, yar, sarp kayalık
• precipitant: i. çökeltici madde s. acele ile yapılmış, acele giden, aceleci
• precipitate: f. düşürmek, atmak, yüksekten atmak, hızlandırmak, çökeltmek, yoğunlaşmak (yağış), çökelmek, yoğunlaşıp yağmak i. çökelti, yoğunlaşmış buhar, acele, aceleci s. aşağı düşen, aşağı akan, aceleci, acele ile yapılmış
• precise: s. tam, kesin, belirli, belli, açık, dakik, kusursuz
• precision: s. hassas, ince i. kesinlik, tamlık, doğruluk, dakiklik, hassasiyet [müh.]
• preclude: f. önüne geçmek, önlemek, engellemek, alıkoymak
• precocious: s. erken gelişmiş, vaktinden önce yetişmiş, büyümüş de küçülmüş, bacaksız
• precursor: i. haberci, müjdeci, önceki görevli, öncü
• predatory: s. yırtıcı, yağmacı
• predecessor: i. öncel, selef, önceki kimse, önceki kuşaklar, öncelikli, cet, ata
• predicament: i. kategori, kötü durum, tatsız durum, çıkmaz
• predicate: f. doğrulamak, belirtmek, beyan etmek, dayandırmak i. yüklem
• predict: f. tahmin etmek, kehanette bulunmak
• prediction: i. kehanet, önceden haber verme, tahmin
• predominance: i. üstünlük, ağır basma, hakim olma, çoğunluk
• predominant: s. üstün, baskın, ağır basan, hakim