Expressions and Idioms

• A Bird In The Hand Is Worth Two In The Bush: Bugünün tavuğu yarının kazından iyidir.
• a chip off the old block: hık demiş burnundan düşmüş, çok benzeyen
• a dime a dozen: s. beş para etmez, harcıâlem şeyler
• a drop in the bucket: devede kulak, çok az, varlığı yokluğu bir
• a drop in the ocean: okyanusta damla, devede kulak
• a far cry from: zf. bambaşka, farklı
• a lost cause: ümitsiz durum, ümitsiz vaka, hiç ümit olmayan bir durum
• a matter of: meselesi, sorunu, konusu / a matter of time/ zaman meselesi
• a matter of life and death: i. ölüm kalım meselesi, hayat memat meselesi
• A Shot In The Dark: kafadan atmak
• a steal: çok ucuz, kelepir
• A Wolf In Sheep's Clothing: Kuzu postunda kurt,üçkağıtçı,dolandırıcı
• about time: vakti gelmişti artık
• about to: ed. üzere, mek üzere
• about what?: ne hakkında, neyle ilgili?
• above all: herşeyden fazla, özellikle, bilhassa
• act surprised: şaşırmış gibi yapmak "şaşırmış gibi yap"
• Actions Speak Louder Than Words: İş lafın aynasıdır,lafa değil yapılan işe bakılır.
• all along: boyunca, her zaman, başından beri, baştan beri, öteden beri, ta başından, en başından
• all at once: birdenbire, hep birden, aniden, hepsi birlikte
• All Bark And No Bite: Havlayan köpek ısırmaz Çok konuşan boş konuşur. çok konuşur ama birşey yapmaz.
• all by myself: tek başıma, yalnız
• all day long: bütün gün
• all hell breaks loose: her şey karışır, ortalık cehenneme döner
• all I am saying: demek istediğim, şöylediğim tek şey
• all in all: her şeyi düşünerek, her şeyi hesaba katarak
• all of a sudden: aniden, birden, ansızın, birdenbire
• all the time: her zaman, hep
• all week long: tüm hafta boyunca
• all year long: tüm yıl boyunca
• all you have to do: yapman gereken tek şey
• all you've to do: yapman gereken tek şey, tüm yapman gereken
• An Arm And A Leg: çok pahalı,büyük miktarda para.
• are you high?: kafan mı güzel senin? kafan mı iyi? bir şey mi içtin?
• are you kidding?: şaka mı yapıyorsun?
• are you mad at me?: bana kızgın mısın?
• are you ok with that?: bu senin için uygun mu? senin için sorun olur mu?
• as a matter of fact: doğrusu, gerçek şu ki, zaten, işin doğrusu
• as for: gelince
• as soon as: ince, ir mez, hemen
• as soon as possible: ilk fırsatta, mümkün olduğu kadar çabuk, bir an önce
• as to: gelince
• as usual: herzamanki gibi, her zaman olduğu gibi
• ask out: birisine çıkma teklif etmek (ask somebody out)
• at all: hiç, hiçbir biçimde
• at all costs: ne pahasına olursa olsun, mutlaka
• at first: başlangıçta, ilk zamanlar, ilkönce, ilk olarak
• at first sight: ilk görüşte, ilk bakışta, görür görmez
• at heart: aslında, iç yüzünde
• at last: sonunda, nihayet, en sonunda
• at once: birden, bir defada, derhal, hep birden, hep bir ağızdan, birdenbire, hemen, aniden
• at one point: bir aralar, bir ara
• at times: bazen, arasıra.
• back and forth: ileri geri
• back off: vazgeç
• be exposed to sth: sth'e maruz kalmak
• bear in mind: akılda tutmak, hatırda tutmak
• beat around the bush: konuşmaktan kaçınmak, lafı değiştirmek, konuyu değiştirmek
• beats me: anlamıyorum, aklım ermiyor, herhangi bir cevabım yok
• become of: olmak, başına gelmek, gerçekleşmek
• behave yourself: terbiyeni takın, kendine gel
• better off: daha varlıklı, daha zengin
• bound to: s. zorunlu, mutlâka
• burn down: tamamen yanmak, yanıp kül olmak
• burn out: f. tamamen yakmak, yanıp bitmek, yanmak, sönmek
• by all means: elbette, şüphesiz
• by far: büyük bir farkla, açık farkla
• by heart: ezbere, ezberden
• by myself: kendikendime
• by yourself: zf. kendin, kendi kendine, yalnız
• call it a day: burada bitirmek, çalışmaya son vermek, paydos etmek
• call it a night: işi bitirmek, geceyi sonlandırmak
• can I talk to you for a minute?: sizinle biraz konuşabilir miyiz? bir dakikanızı alabilir miyim?
• can you imagine this?: bunu hayal edebiliyor musun? böyle bir şey aklına gelebiliyor mu?
• can you please drop it?: bu konuyu kapatır mısın?
• carried away: çok etkilenmek, derinden etkilenmek
• casual sex: bir gecelik ya da amaçsız ilişki, seks
• catch cold: nezle olmak, soğuk almak
• catch fire: ateş almak, alev almak, tutuşmak
• catch up with: yetişmek, arayı kapatmak, telafi etmek
• certain way: belli bir yol, belli bir yöntem
• check into: incelemek, araştırmak, soruşturmak
• check this out: şuna bir bak, bir göz at
• cheer up: neşelenmek, keyiflenmek, morali düzelmek, neşelendirmek, moral vermek, teselli etmek, avutmak
• close call: kıl payı kurtulma; ucu ucuna ,güçlükle;paçayı zor kurtarma
• cloud nine: son derece mutlu olmak, havalarda uçmak
• come out: görünmek, ortaya çıkmak, anlaşılmak, çıkmak, sunulmak, piyasaya çıkmak, sonuçlanmak
• come to an end: sona ermek, bitmek, tükenmek
• come true: gerçekleşmek
• correct me if I am wrong: hatam varsa eğer beni düzelt, uyar
• cough it up: pamuk eller cebe(speaking) öt bakalım (slang)
• count on: güvenmek
• cover ground: geniş çaplı olmak, bir çok alanı ve konuyu içermek
• Curiosity Killed The Cat: Merak iyi şey değildir,merak dert getirir.
• cut and dried: hazır, önceden plânlanmış, yavan, eski, bayat, sıradan, sıkıcı
• cut corners: kestirme yoldan halletmek, ucuza halletmek
• day after day: günden güne, günler sonra
• day in and day out: hergün
• do a favour: iyilik yapmak
• do me a favour: bana bir iyilik yap, bir kıyak yap