Toefl-ielts-toeic kelimeleri

• efficacy: i. etki, tesir, yarar
• efficiency: i. etkinlik, işgüzarlık, yeterlik, yetenek, verim, etki, rasyonellik
• efficient: s. verimli, becerikli
• efflorescence: i. çiçek açma, tozlaşma, gelişip olgunlaşma, derinin kızarması
• efflorescent: s. çiçek açan, olgunlaşan, tozlaşan
• effluvium: kötü koku
• effrontery: i. küstahlık, yüzsüzlük, arsızlık
• effulgence: i. görkem, ihtişam, parlaklık
• effuse: f. dışarı akıtmak, dökmek, sızdırmak, açılmak, sızmak, yayılmak s. yayılmış, dağılmış
• effusion: i. akıtma, içini dökme, akma, efüzyon, açılma, taşkınlık, coşkunluk, bolluk
• egoism: i. egoizm, bencillik, kendini beğenmişlik
• egoist: i. egoist, bencil
• egotism: i. egotizm, benlikçilik, kendine hayranlık, övünme
• egotist: i. sürekli kendinden söz eden kimse, egoist, kendini beğenmiş kimse
• egregious: s. berbat, muazzam, dikkat çekici, yaman
• egress: i. çıkma, çıkış, çıkar yol, çare, tutulmanın sonu [astr.]
• eject: f. çıkarmak, kovmak, atmak, fırlatmak, uçaktan atlamak
• elapse: f. akıp gitmek, geçmek
• elasticity: i. elastikiyet, esneklik
• electrolysis: i. elektroliz, epilasyon
• electrotype: f. galvanize klişe yapmak i. galvanize klişe
• elegy: i. ağıt
• element: i. öğe, küçük bir miktar
• elicit: f. çıkarmak, öğrenmek, meydana çıkarmak, aydınlatmak, tepki göstermek, tepkiye neden olmak
• eligible: s. nitelikli, uygun, geçerli, seçilebilir
• eliminate: f. elemek, çıkarmak, atmak, bertaraf etmek, elimine etmek, gidermek, yok etmek, elenmek
• elizabethan: i. Elizabet döneminde yaşamış olan kimse s. Elizabet dönemine ait
• elocution: i. diksiyon, konuşma sanatı, hitabet
• eloquent: s. güzel konuşan, belâgatlı, dokunaklı, anlamlı
• elucidate: f. aydınlatmak, açıklamak, izah etmek
• elude: f. kurtulmak, kaçamak yapmak, sıyrılmak, kaçınmak, anlayamamak, aklına gelmemek, çağrıştırmamak
• elusion: i. kurtulma, sıyrılma, yakayı sıyırma, kaçınma
• emaciate: f. zayıflatmak, bir deri bir kemik yapmak, verimsizleştirmek
• emanate: f. sızmak, çıkmak, yayılmak, doğmak
• emancipate: f. özgürlüğüne kavuşturmak, serbest bırakmak, azat etmek, soyutlamak
• embargo: f. ambargo koymak, yasaklamak, el koymak i. ambargo, yasaklama, ticareti kısıtlama
• embark: f. bindirmek, yüklemek
• embarrass: f. şaşırtmak, bozmak, bozum etmek, utandırmak, sıkıntı vermek, engellemek, para sıkıntısı çekmek
• embellish: f. süslemek, güzelleştirmek, renk katmak, abartmak
• embezzle: f. zimmetine geçirmek, kendine mâletmek
• emblazon: f. armalarla süslemek, yüceltmek, göklere çıkarmak, övmek, kutlamak
• emblem: i. amblem, simge, sembol, arma, kişileştirme
• embody: f. cisimleştirmek, somutlaştırmak, belirtmek, bir bütün halinde toplamak, içermek, ihtiva etmek
• embolden: f. cesaret vermek, yüreklendirmek, teşvik etmek
• embolism: i. damar tıkanıklığı, amboli
• embroil: f. karıştırmak, bulaştırmak, ara bozmak, bozmak
• emerge: f. ortaya çıkmak
• emergence: i. çıkma
• emergent: doğmakta olan / gelişen / Ansızın meydana gelen/ beliren
• emeritus: