- The power of the money, right?
- Oh, man. Hookers make pretty much the same hourly rate that lawyers do.
- Taylor, why are you telling me all this?
- Paranın gücü, değil mi?
- Oh dostum. Fahişeler neredeyse avukatların saatlik ücreti kadar para kazanıyorlar.
- Bunları bana niye anlatıyorsun, Taylor?
- Do you want to get killed?
- I won't say no to a fortune.
- If Peter was murdered, there must be a big story behind his death
- He is not to be trusted. I wish I could believe Peter for once.
- Please let me look into the case.
- You?
- One week. You can take one week's leave.
- Öldürülmek mi istiyorsun?
- Talihe hayır demem.
- Eğer Peter öldürüldüyse, ölümünün arkasında büyük bir hikaye olmalı.
- Güveniecek biri değil. Keşke Peter'a bir kere güvenebilseydim.
- Lütfen bırak da davaya bakayım.
- Sen mi?
- Bir hafta. Bir hafta izne ayrılabilirsin.
- Did you test it?
- What do you mean did l test it? You gave me a half-finished program! You told me you'd give me a finished one.
- l can't. The company found out. Their CEO just called me yesterday.
- Onu test ettin mi?
- Onu test ettim mi ne demek? Bana yarı-bitmiş bir program verdin. Bana bitmişini vereceğini söylemiştin.
- Yapamam. Şirket öğrendi. Dün CEO beni aradı.
- l can kill him.
- Hush, keep it low.
- lf l kill him, you can.. leave him. ln this place you're the nicest. They all treat me like dog.
- No.. ln fact, you aren't that ugly. Dragon is a hundred times uglier than you are.
- Do you know? l'll kill Dragon in Taiwan.
- That's very risky.
- If it's for you, l'm not scared at all.
- Maybe you're right.
- How can l see you again? There must be a way.
- Onu öldürebilirim.
- Şşşt, sesini alçak tut.
- Eğer onu öldürürsem, ... onu terkedebilirsin. Buradaki en hoş kişi sensin. Diğerlerinin hepsi bana köpek gibi davranıyor.
- Hayır... aslında sen o kadar da çirkin değilsin. Dragon senden yüz kat daha çirkin.
- Biliyor musun? Dragon'ı Tayvan'da öldüreceğim.
- Bu çok riskli.
- Senin için olursa, hiç korkmam.
- Belki de haklısın.
- Seni tekrar nasıl görebilirim? Bir yolu olmalı.
- I know how to use it. I'm goo with my hands.
- Hey, come here! Come here! Give me the knife! Don't waste your time fucking with this guy. He's nothin'. If you blow on him, he'll fall down.
- Onu nasıl kullanacağımı biliyorum. Ellerim iyidir.
- Hey, buraya gel. Gel buraya. Bıçağı bana ver. Bu herifle uğraşarak vaktini harcama. O bir hiç. Üflesen düşecek.
- Do you have ten seconds, too?
- Instructors are allowed 45 seconds.
- Give me a ladle! Give me one.
- Hurry! Give it to him. That's an order.
- We might have to use some deadly weapons.
- On dakikan var mı?
- Eğitmenlerin 45 dakika izinleri var.
- Bana bir kepçe ver! Hadi, ver onu.
- Çabuk! Ver şunu ona! Bu bir emirdir.
- Daha öldürücü silahlar kullanmak zorunda kalabiliriz.
- This is what happened, Andrei. I've thought it over adn I've decided to tell you. You know how much I envied. Envy just gnawed at me. It was inside me like a poison. I couldn't stand it any longer.
- Olan biten bu, Andrei. Tekrar tekrar düşündüm ve sana söylemeye karar verdim. Nasıl da kıskandığımı biliyorsun. Kıskançlık bana acı verdi. Zehir gibi içimdeydi. Ona daha fazla dayanamadım.
- I've had a remarkable dream. And you were there and you.. and you...
- I what?
- Some of it was terrible and some of it was wonderful. I kept saying I wanna go home And they sent me home.
- Olağandışı bir rüya gördüm. Ve sen de oradaydın ve sen... ve sen...
- Ben ne?
- Bazı kısımları korkunçtı, bazı kısımları ise harikaydı. Eve gitmek istiyorum deyip duruyordum. Ve onlar beni eve gönderdiler.