- Then he asked me to be his bride. And always be right by his side. I felt so happy. I almost cried. And then he kissed me.
- Sonra bana evlenme teklif etti, her zaman yanında olmamı istediğini söyledi. Kendimi çok mutlu hissettim. Neredeyse ağlayacaktım. Ve sonra beni öptü.
- I've been dieing for to the last 850 nights, a home-cooked meal. Yeah, like a nice fucking lamb chop. A nice home-cooked meal. Like...
- Let me think of a good one. A tuna casserole?
- Son 850 gecedir ev yemeği için ölüyordum. evet, güzel kahrolası bir kuzu pirzolası mesela. Güzel bir ev yemeği. Mesela...
- dur ben bir tane düşüneyim. Güveçte Tuna balığı?
- I am telling you two again, you'll have to kill me to stop me. I can't let Olympus survive. He treats us like laboratory rats!
- Hitomi, get out of the way!
- No.
- Siz ikinize tekrar söylüyorum, beni durdurmak için öldürmeniz gerek. Olympus'un yaşamasına izin veremem. Bize birer labaratuvar faresi gibi davranıyor.
- Hitomi, yoldan çekil!
- Hayır.
- l will come to you at the palace on the day of Sethi's jubilee.
- No, come with me now.
- No, my love. First, l have a call to make on the Master Builder.
- Sethi'nin kutlama gününde sana saraya geleceğim.
- Hayır, şimdi gel benimle.
- Hayır, aşkım. Öncelikle, baş mütahiti aramam gerek.
- What's your problem? Ever since the ambush in the car park, you've looked at me like I'm your enemy. Why?
- I really want to know something. Why weren't you hurt in the car park?
- Senin derdin ne? Park yerindeki pusudan beri, bana düşmanınmışım gibi bakıyorsun. Neden?
- Gerçekten bir şeyi bilmek istiyorum. Niçin park yerinde yaralanmadın?
- I missed you so much. I'm never going to leave you again.
- Let me love you this time.
- If you like. You lead and I'll follow. Wait and see how good I am.
- Seni o kadar çok özledim ki. Seni bir daha asla bırakmayacağım.
- Bırak bu sefer seni seveyim.
- Eğer istiyorsan. Sen yol göster, ben takip edeyim. Ne kadar iyi olduğumu göreceksin.
- Did you read the part where I said I'd always love you?
- It's a bit hard for you to love me when you're dead, isn't it?
- I'm sorry. I can understand why you're angry,
- Seni her zaman seveceğimi söylediğim kısmı okudun mu?
- Öldüğünde beni sevmen biraz zor, öyle değil mi?
- Üzgünüm. Kızgın olmanı anlıyorum.
- lt's been good seeing you, Ken. There's so much to talk about.
- Sorry. l'm in such a hurry.
- Can't we have a cocktail?
- l really am in a hurry.
- l've so much to say to you.
- Why don't you give me a card? I'll call you.
- Seni görmek gerçekten güzeldi, Ken. Konuşacak çok şey var.
- Üzgünüm. Öyle acelem var ki.
- Bir içki içemez miyiz?
- Gerçekten çok acelem var.
- Sana söyleyecek çok şeyim var.
- Neden bana bir kartını vermiyorsun? Seni ararım.
- We're going to get you home. Get him a cab!
- Give me a gin and tonic.
- Last call was half an hour ago.
- Give me one or I'll kill you.
- Just one.
- Seni eve götürüyoruz. Ona bir taksi çağırın!
- Bana bir cin-tonik verin.
- Son servis yarım saat önceydi.
- Bana bir tane ver, yoksa seni öldürürüm.
- Sadece bir tane.
- Won't you let me take you on a sea cruise? Baby, won't you join me, please? Oh, baby, please, I don't like begging, but now I'm on bended knee.
- Seni bir deniz yolculuğuna çıkarmama izin verir misin? Bebeğim, lütfen bana katılır mısın? Oh bebeğim lütfen, yalvarmak hoşuma gitmiyor ama şu anda dizlerimin üzerindeyim.