[have] f. sahip olmak, olmak, elde etmek, almak, yapmak, etmek, kabul etmek, göz yummak, aldatmak, dolandırmak, zorunda olmak, bulunmak
- I've had a remarkable dream. And you were there and you.. and you...
- I what?
- Some of it was terrible and some of it was wonderful. I kept saying I wanna go home And they sent me home.
- Olağandışı bir rüya gördüm. Ve sen de oradaydın ve sen... ve sen...
- Ben ne?
- Bazı kısımları korkunçtı, bazı kısımları ise harikaydı. Eve gitmek istiyorum deyip duruyordum. Ve onlar beni eve gönderdiler.
- I've had a remarkable dream. And you were there and you.. and you...
- I what?
- Some of it was terrible and some of it was wonderful. I kept saying I wanna go home. And they sent me home.
- Olağandışı bir rüya gördüm. Ve sen de oradaydın ve sen... ve sen...
- Ben ne?
- Bazı kısımları korkunçtı, bazı kısımları ise harikaydı. Eve gitmek istiyorum deyip duruyordum. Ve beni eve gönderdiler.
- My son disappeared. I was informed that.. after the definitive separation.. my son went to live in a humble boarding house... He became ill ...and had no desire to be cured. He died in his clothes, on the bed.
- Oğlum kayboldu... tamamen gittikten sonra öğrendim ki... oğlum mütevazi yatılı bir okulda yaşamaya gitmiş. Hastalanmış ... tedavi olmak istememiş. Giysileri üstünde yatakta ölmüş.
- Did you know he has a son? Gallagher?
- How did you know he had a son?
- I met him once. At a party.
- Oh, you cut your hair. It looks terrific.
- Thanks. He seemed nice.
- Who?
- Gallagher's son.
- Oğlu olduğunu biliyor muydun? Gallagher'ın?
- Oğlu olduğunu nereden bildin?
- Bir keresinde onunla tanışmıştım. Bir partide.
- Ooo, Saçlarını kestirmişsin. Çok güzel görünüyor.
- Teşekkürler. Hoş görünüyordu?
- Kim?
- Gallagher'ın oğlu.
- Why is that?
- I had the most ridiculous thought.
- What's that?
- You'll laugh.
- No, I won't. I promise.
- I thought... It's really too absurd.
- O neden?
- Çok komik bir?ey geldi akl?ma.
- Nedenr?
- Gülersin.
- Hayır, gülmem. Söz.
- Düşündüm ki.... bu gerçekten çok saçma.
- Why shouldn't she be conspicuous? She made an awful marriage, but should she hide her head? Should she slink around as if she disgraced herself?
- She's had a sad life.
- Neden ortalığa çıkmıyor? Kötü bir evlilik yaptı ama kafasını saklamak zorunda mı? Rezil olmuş gibi kendini gömmek zorunda mı?
- Üzücü bir hayat yaşadı.
-Why would anyone want to steal your shoes?
- I could see I had to tell the truth. The problem was, the truth would lead to a lot more questions They were nice ones
-They were just ordinary brown lace-ups.
-.No, they weren't.
- Neden birileri senin ayakkabılarını çalmak istesin ki?
Anladığım kadarıyla gerçeği söylemem gerekiyor. Sorun şu ki, gerçek daha fazla soruna yol açabilir. Onlar güzeldiler.
-Onlar sadece sıradan ayakkabılardı.
-Hayır, değildiler.
- When did they realize that?
- They knew when they'd see on the X-ray, the boy had been operated on. They'd removed a kidney.
- There are people who do that. Filthy people! Bad people! Traffickers in human organs.
- Ne zaman farkına vardılar?
- X-ry'de çocuğun ameliyat edildiğini gördüklerinde öğrendiler. Böbreğini almışlardı.
- Bunu yapan insanlar var. Pis insanlar! Kötü insanlar! Organ tüccarları.
- Sadly, Ned couldn't be there. His mum had come and picked him up at the last second.
- What a shame.
- Yeah.I'm sorry
- Got it. This is Megan, by the way.
- Hello, Megan.
- Ne yazık ki, Ned orada olamadı. Annesi son dakika gelip onu almış.
- Ne fena.
- Evet. Üzgünüm.
- Anladım. Bu Megan, bu arada.
- Merhaba Megan.
-What happened to you Where have you been
-l went traveling- lndia... Asia l lived and worked l made my own money l had to see what was out there to know the value of what is here...the value of this
- Ne oldu sana? Nerelerdeydin?
- Yolculuğa çıktım – Hindistan…Asya.Oralarda yaşadım ve çalıştım. Para kazandım. Buradakinin değerini bilebilmek için oralarda ne olduğunu görmem gerekiyordu…bunun değerini…
- What do you think, Chamberlain?
- In my opinion, it's time we had a piece in our own language. Plain German for plain people.
- Kapellmeister?
- Majesty......I must agree with "Herr Direttore".
- Ne düşünüyorsun, Chamberlain?
- Bence, kendi dilimizde bir parça edinmenin vakti geldi. Sade insanlar için sade Almanca.
- Kapellmeister?
- Majesteleri... 'Sayın Direktör' le aynı fikirdeyim.
- They were nylon and had lace up the sides and they're badly torn.. as if they've been ripped apart by powerful hands The label reads..."Smart Shop, Phoenix, Arizona."
- Naylonlardı ve kenarlarında dantel vardı ve fena şekilde yırtılmışlardı... sanki çok güçlü eller tarafından parçalanmışlardı. Etikette ... "Smart Shop, Phoenix, Arizona." yazıyordu.
- Her girlfriend had broken up with him as she also got into debts. He decided to go to Macau for a last bet, only to fall even deeper into debt. So he killed himself. It had nothing to do with the police.
- Kız arkadaşı borca battığı sırada ondan da ayrılmıştı. son bir bahis için Macau'ya gitmeye karar verdi, sadece daha derine düşmek için. Böylece, kendini öldürdü. Polisle hiç bir ilgisi yoktu.