go
Logo
twitter twitter
çevrimiçi: 2008 kişi  06 May 2025 
 Boşluk doldurma (kelimeler)
 Boşluk doldurma (fiiller)
 Kelime tamamlama
 Fiil tamamlama
 Kelime Eşleştirme
 Fiil Eşleştirme
 Kelime Telaffuzları
 Fiil Telaffuzları
 Fiil çekim testleri

had

had, had, having, has
[have] f. sahip olmak, olmak, elde etmek, almak, yapmak, etmek, kabul etmek, göz yummak, aldatmak, dolandırmak, zorunda olmak, bulunmak
  • - I think I remember. - Told me you had a great time.
    - Galiba hatırladım. - Harika vakit geçirdiğini söylemiştin.

  • - Who had Frank Pentangeli killed?
    - The Rosato brothers.
    - Frank Pentangeli'yi kim öldürttü?
    - Rosato kardeşler.
  • - How did you come into my house?
    - From Mohan's house. l couldn't come from the front door. So l had to do so.
    - Why do you go quietly? - in the darkness like a thief ?
    - What is the use of keeping this from you. l go to meet Mohan's wife.
    - Evime nasıl girdin?
    - Mohan2ın evinden. Ön kapıdan gelemedim. Ben de böyle yapmak zorunda kaldım.
    - Neden bu kadar sessizce girdin? - bir hırsız gibi karanlıkta?
    - Bunu senden saklamanın ne anlamı var. Mohan'ın karısıyla buluşacağım.
  • - How did you come into my house ?
    - From Mohan's house. l couldn't come from the front door. So l had to do so.
    - Evime nasıl girdin?
    - Mohan'ın evinden. Ön kapıdan gelemedim. O yüzden böyle yapmak zorunda kaldım.
  • - lt's good you were at home or l would have been very bored.
    - l'll bring coffe
    - You are spoiling my habits, just had two cups.
    - Then one more won't harm.
    - Evde olman çok iyi oldu. Yoksa çok sıkılırdım.
    - Kahve getireyim.
    - Adetlerimi bozuyorsun, daha yeni iki fincan içtim.
    - Bir fincan daha birşey yapmaz o zaman.
  • - You're flesh and blood. - I had nothing to do with any of this.
    - Etten kemiktensin. - Benim hiçbir suçum yok.

  • - Did you like your shower?
    - It was glorious I haven't had a real hot water shower in ages.
    - Duş hoşuna gitti mi?
    - Harikaydıi.Uzun zamandır sıcak su yüzü görmemiştim.
  • - The doctor will be with you in just a moment.Do you know what he had for dinner?
    - Yes, we both had fish.
    - Doktor birkaç dakika içinde burada olacak. Akşam yemeğinde ne yediğini biliyor musunuz?
    - Evet, ikimiz de balık yemiştik.
  • - When other boys had their eyes on girls, I sat in Juvenile prison for having taken an old lame granny's sledge. Mikkonen.
    - Diğer çocuklar gözlerini kızlardan ayıramazken, ben eski, garip bir büyükanne kızağını almak için çocuk hapishanesinde otururdum.
  • - They say de Rais had a habbit of choosing some of the best and brightest from his classes and eating them.
    - Should I ask why?
    - Poor fool thought that by eating their flesh he would gain their youth and therefore become immortal.
    - Okay, so what does it mean?
    - Don't rush to understand, Rusty. Just listen and feel.
    - DeRais'in sınıflarından en iyi ve en parlakları seçip onları yeme alışkanlığı olduğunu söylediler.
    - Neden diye sormalı mıyım?
    - Zavallı sersem etlerini yiyerek onların gençliklerini kazandığını ve dolayısıyla da ölümsüz olacağını düşünüyormuş.
    - - Tamam. yani bu ne anlama geliyor?
    - Anlamak için acele etme, Rusty. Sadece dinle ve hisset.
  • - You're such a moaner. And your grandfather had to live through a lot of problems and hard times in Peru. And suffering...is what ages you most.
    - Çok mızmızsın. Büyükbaban Peru'da birçok problem ve zor zamanlar yaşamak zorunda kaldı. Ve dert çekiyor... seni en çok yaşlandıran şey de bu.
  • - She had a bad time at home when she was a kid. Her home was really bad. I think a lot of drinking and physical stuff. She doesn't talk about that.
    - Çocukken evde zor zamanlar geçirmiş. Evi gerçekten kötüydü. İçki ve fiiksel şeyler de varmış sanırım. Bu konuda çok konuşmaz.
  • I thought you had to tinkle. Go away.
    - Çişin olduğunu sanmıştım. - Git başımdan.

  • - When he got out, he found out about it. He took me in the woods to a cabin. It had a dirty basement. He locked me in and left.
    - Three days...? Who was he to preach?
    - He said if I wanted to be a thief, then I ought to know what it was like.
    - Çıktığında, onu öğrendi. Beni ormanda bir kulübeye götürdü. Kirli bir bodrumu vardı. Beni kilitledi ve gitti.
    - Üç gün mü? Vaaz verecek birisi miki o?
    - Eğer bir hırsız olmak istiyorsam, o zaman nasıl birşey olduğunu bilmem gerektiğini söyledi.
  • - She'd never done that before. I couldn't figure it out. She had a job as a music therapist, which is kind of a teacher for sick kids. So there was enough money.
    - Bunu daha önce hiç yapmamıştı. anlayamadım. İş olarak müzik terapistliği yapıyordu, hasta çocuklar için bir tür öğretmenlik. Yeteri kadar parası da vardı yani.
  • - I had to use a hammer to open this. The shell is like steel. I've tried various poisons to destroy them, but...
    - Bunu açmak için bir çekiç gerekiyordu. Kabuk, çelik gibi. Onları bozmak için farklı zehirler denedim ama...
  • - I would have had one of these on every lamppost .
    - No, you don't, Vic. No electioneering within 50 feet of the candidate.
    - Bunlardan birini bütün sokak lambalarına koyardım.
    - Hayır, koyamazsın, Vic. adaya 50 fit uzaklıkta seçim propagandası yapmak yok.
  • - I gambled in this race. This horse has a good timing. lt's a healthy horse, never had a problem. The jockey is light.
    - As far as I know, you've never made 19 grands, have you?
    - Bu yarışta oynadım. Bu atın zamanlaması iyi. Sağlıklı bir at, hiç problemi olmadı. Cokey hafif.
    - Benim bildiğim kadarıyla, 19 dolar bile kazanamadın bugüne dek, değil mi?
  • - l'd never realized till this afternoo that you had a teacher.. and a very handsome one, l understand.
    - There was a woman there. If l hadn't been a lady, l would have slapped her face.
    - Bu öğleden sonraya dek bir öğretmenin... anladığım kadarıyla da yakışıklı bir öğretmenin olduğunu farketmemiştim.
    - Orada bir kadın vardı. Eğer bir bayan olmasaydım, suratını tokatlardım.
  • - That was a year ago. She was all we had to carry. But she could hardly walk so I left her in the hospital. Some woman in labour screamed. That frightened her.
    - Bu bir yıl önceydi. Taşıyacağımız tek şey oydu. Ama güçlükle yürüyordu bu yüzden onu hastahanede bıraktım. Doğuran bir kadın çığlık atıyordu ve bu da onu korkuttu.

11,648 c?mle
Cümle Sözlük, bir Onur-Hoca projesidir. cumlesozluk.com © 2009 - 2025