- What are you trying to tell me?
- That as a matter of law, the truth is irrelevant. We have no knowledge the story is false, therefore we're absent malice.
- But we've been both reasonable and prudent.
- Bana ne söylemeye çalışıyorsun?
- Kanuna göre gerçeğin alakasız olduğunu. Hikayenin yanlış olduğuyla ilgili bir bilgimiz yok, bu yüzden de varolmayan suç karşıtlarıyız.
- Ama her ikimiz de akıllı ve mantıklıydık.
- Conqueror of my father who takes up arms for me to give me back a country, a kingdom and the royal name... I have to hide here. Conqueror of my brothers, I see him stained with their blood.
- Bana bir ülke, bir krallığı ve asil bir soyadını geri vermek için bana silahlar alan babamı fetheden kişi... Burada saklanmak zorundayım. Kardeşlerimi fetheden kişi, hala üstünde onların kan lekelerini görüyorum.
- Someone who has desire for me... You, maybe.
- It's against the law of the lnternational Order of Travel Agents...to get involved with clients. Rules are rules.
- Bana arzu duyan biri... Sen mesela?
- Müşterilerle ilişkiye girmek... Uluslararası Seyahat Acentaları Düzenleme Yasasına karşı. Kural kuraldır.
- Explain that to me.
- He must have contracted it at the labour camp at the time of the mining accident.
- That makes him a war criminal just being there?
- Bana alatır mısın.
- Maden kazası olduğu sırada çalışma kampındayken sözleşmeye dökmüş olmalı.
- Bu onu savaş suçlusu yapar mı, sadece orada olduğu için?
- If he had turned his gaze 45 degree and stared due east, he might have faced the horizon that hid the Lleyn Peninsula of Wales, which is what he wanted to stare at.
- Bakış açısını 45 derece çevirseydi ve doğuya doğru baksaydı, asıl bakmak istediği yer olan Galler'in Lleyn Yarımadasını içine alan ufukla karşılaşabilirdi.
- The babysitter screams and turns to run but there's this big giant hairy guy standing right in front of her. He raises his arm, but there's a big metal hook instead of a hand.
- Bakıcı çığlık atıp koşmak için dönüyor. ama tam önünde kıllı kocaman dev bir adam duruyor. Adam kolunu kaldırıyor ama elinin yerinde metal bir kanca var.
- String him up again!
- He'll die, if we lash him again, my lord.
- Oh, he'll die, will he? Another one of their Saxon impudences. They'll do anything to trick us. Continue!
- Mercy, good master! Have mercy!
- Father! Father! Stop!
- Bağlayın onu!
- Onu yine kamçılarsak, ölecek, lordum.
- Oh, ölecek, öyle mi? Bir başka Sakson arsızlığı daha. Bizi oyuna getirmek için her şeyi yaparlar. Devam et!
- Merhamet, iyi efendi! Merhamet gösterin.
- Baba! Baba! Dur!
- Actually, that was for Jackie. We've wanted a fight in our own back yard. You're one of the few women having any success in this, what's it take?
- Hard work and thick skin. A great boxer don't hurt either.
- Aslında, bu Jackie içindi. Kendi arka bahçemizde bir karşılaşma istemiştik. Bunda başarılı olan ender kadınlardan birisin, ne sayesinde?
- Sıkı çalışma ve kalın bir deri. Bir de iyi boksör can da acıtmaz.