[get] f. almak, edinmek, elde etmek, ele geçirmek; satın almak; getirmek, götürmek; varmak, gelmek; kazanmak; yapmak; idrak etmek; anlamak; başına gelmek; olmak; başlamak; canına okumak; öldürmek; açığını bulmak, yalanını çıkarmak
- I got totally drunk, and in the middle of it, I fell asleep right in her lap. She got so mad, she digged her heel into my back.
- Çok sarhoş oldum ve tam ortasında, kucağında uyuyakaldım. O kadar kızdı ki topuğunu sırtıma geçirdi.
- When he got out, he found out about it. He took me in the woods to a cabin. It had a dirty basement. He locked me in and left.
- Three days...? Who was he to preach?
- He said if I wanted to be a thief, then I ought to know what it was like.
- Çıktığında, onu öğrendi. Beni ormanda bir kulübeye götürdü. Kirli bir bodrumu vardı. Beni kilitledi ve gitti.
- Üç gün mü? Vaaz verecek birisi miki o?
- Eğer bir hırsız olmak istiyorsam, o zaman nasıl birşey olduğunu bilmem gerektiğini söyledi.
- You said you were going to Cornwall.
- Truro is in Cornwall. You got any money?
- Yeah, some.
- You can get us something to eat and a cup of tea at the next services.
- We won't be stopping after that. The truck has to be back in the yard by 7:00..
- Bobby. Is that a rabbit's foot? We in Cornwall yet?
- Surprise, surprise, awake at last.
- Cornwall'a gittiğini söylemiştin.
- Turro Cornwall'da. Hiç paran var mı?
- Evet, biraz.
- Gelecek servisten bize yiyecek birşeyler ve bir fincan çay alabilirsin.
- Bundan sonra durmayacağız. Kamyonun saat 7'de depoya geri dönmesi gerekiyor.
- Bobby. Bu tavşan bacağı mı? Cornwall'a geldik mi artık?
- Sürpriz, sürpriz, sonunda uyandı.
- I shouldn't have come here, damn it! I should have let you rot in that Turkish jail. Where's the car?
- This way, I'll take you back to the hotel.
- No! I've got to find Zen.
- To do what?
- Buraya hiç gelmemeliydim, kahrtsin! Seni bu Türk hapis hanesinde çürümeye bırakmalıydım. Araba nerede?
- Bu taraftan. Sizi otele geri götüreyim.
- Hayır! Zen'i bulmalıyım.
- Ne için?
- One thing the festiva has taught me is to stop filming jubilee.
- You got a prize though.
- So? We need a different approach. We should make films about people.
- Bu festivalin bana öğrettiği birşey kutlama törenlerini filme almayı kesmek.
- Ödülün var ama.
- Yani? Farklı bir yaklaşıma ihtiyacımız var. İnsanlar hakkında filmler yapmalıyız.
- Do us a favour. We're afraid they'll take disciplinary action against us if things got leaked out.
- You have just to tell the truth.
- Then Mr. Big would be in deep shit.
- I understand.
- Bize bir iyilik yap. Bunlar sızarsa bize karşı disiplin işlemi yapacaklarından korkuyoruz.
- Sadece doğruyu söylemek zorundasınız.
- O zaman Bay Büyük büyük boka batar.
- Anlıyorum.
- Can I have a hot dog, please? I've got 15 cents someplace. Can I have some ketchup?
- We don't have any.
- No ketchup?
- Right.
- Could I have some relish on it?
- I don't have any relish.
- Bir sosisli sandiviç alabilir miyim lütfen? Bir yerlerde 15 sentim olacaktı. Ketçap alabilir miyim?
- Hiç yok.
- Ketçap yok mu?
- Yok.
- Üzerine biraz çeşni alabilir miyim?
- Hiç çeşni yok.
- Did you know he has a son, Gallagher?
- I called you last night, I thought..
- I got in very late last night. How did you know he had a son?
- I met him once. At a party.
- Bir oğlu olduğunu biliyor muydun, Gallagher?
- Dün akşam seni aradım. Düşündüm ki...
- Dün gece çok geç geldim. Oğlu olduğunu nereden biliyorsun?
- Bir kere tanıştım onunla. Bir partide.