- Hi, doc.
- Jelly, what are you doing here?
- Hey, doc. It's been a while.
- I thought you were in prison.
- It would appear not.
- Well, how did you get out?
- I had a new trial. It turns out the evidence in my first trial was, you know, tainted.
- I see. Anyway, two of the witnesses decided not to testify, and the third guy......he committed suicide.
- Selam doktor.
- Jelly, burada ne yap?yorsun?
- Hey doktor. Uzun zaman oldu.
- Senin hapiste oldu?unu san?yordum.
- Görünü?e göre, de?ilim.
- Ee, nas?l ç?kt?n?
- Yeni bir duru?ma oldu. ?lk mahkemedeki kan?tlar bir ?ekilde... bilirsin... bozuk ç?kt?.
- anlad?m. Neyse, görgü tan?klar?ndan ikisi ifade vermemeye karar verdi ve üçüncü ki?i de... intihar etti.
- Hi, doc.
- Jelly, what are you doing here?
- Hey, doc. It's been a while.
- I thought you were in prison.
- It would appear not.
- Well, how did you get out?
- I had a new trial. It turns out the evidence in my first trial was, you know, tainted.
- I see. Anyway, two of the witnesses decided not to testify, and the third guy......he committed suicide.
- Selam doktor.
- Jelly, burada ne yapıyorsun?
- Hey doktor. Uzun zaman oldu.
- Senin hapiste olduğunu sanıyordum.
- Görünüşe göre, değilim.
- Ee, nasıl çıktın?
- Yeni bir duruşma oldu. İlk mahkemedeki kanıtlar bir şekilde... bilirsin... bozuk çıktı.
- anladım. Neyse, görgü tanıklarından ikisi ifade vermemeye karar verdi ve üçüncü kişi de... intihar etti.
- Hey. Hi Cadence, this is Paul Finch.
- Finch, meet my younger sister, Cadence.
- Nice to meet you. You're reading Descartes.
- Yep.
- I think, therefore I am. Hungry. Hungry. So, when's Mark getting in?
- Uh, let's see, that would be never.
- Did you guys break up? How tragic.
- Hey. Selam Cadence, bu Paul Finch.
- Finch, küçük kardeşim Cadence'le tanış.
- Tanıştığımıza memnun oldum. Descartes okuyoprsunuz.
- Evet.
- Düşünüyorum öyleyse varım. Açım. Açım. Peki Mark ne zaman geliyor?
- Iıı bir bakalım, hiç bir zaman.
- Siz ayrıldınız mı? Ne trajik.
- You were always eloquent but you won't move me, Kirill If you knew how I've suffered, what I've endured, if you knew what evil I've seen, you would forgive me.
- Her zaman kendini güzel sözlerle ifade edebilen biriydin ama beni harekete geçiremezsin, Krill eğer nasıl acı çektiğimi, nelere katlandığımı, ne kötülükler gördüğümü bilseydin, beni affederdin.
- You're wonderful. You're so young. How can you look so lovely and fresh without sleep? Makes me jealous.
- Are you in that big of a hurry? Give me a minute, okay?
- I want you now.
- I've got to pee.
- Harikasın. Çok gençsin. Uykusuzken nasıl bu kadar güzel ve taze görünebiliyorsun? Beni kıskandırıyor.
- O kadar acelen mi var? Bana bir dakika ver, tamam mı?
- Seni şu anda istiyorum.
- İşemem gerek.
- I'd like to introduce one or two members of the band. Marcus Brewer on vocals and tambourine...
- You were terrific.
- You think so?
- Yeah. As a matter of fact, I think we should celebrate.
- Okay. How about McDonald's?
- McDonald's?
- Yeah.
- Grubun bir-iki üyesini tanıştırmak istiyorum. Vokallerde ve tamborimde Marcus Brewer...
- Muhteşemdin.
- Öyle mi dersin?
- Evet. İşin aslı, bence, kutlamalıyız.
- Tamam. Mc Donalds nasıl?
- Mc Donalds mı?
- Evet.
- I'd like to introduce one or two members of the band. Marcus Brewer on vocals and tambourine...
- You were terrific.
- You think so?
- Yeah. As a matter of fact, I think we should celebrate.
- Okay. How about McDonald's?
- McDonald's?
- Yeah.
- Grubun bir-iki üyesini tanıştırmak istiyorum. Vokallerde ve tamborimde Marcus Brewer...
- Muhteşemdin.
- Öyle mi dersin?
- Evet. İşin aslı, bence, kutlamalıyız.
- Tamam. Mc Donalds nasıl?
- Mc Donalds mı?
- Evet.
- Look at the size of the shirt! He seems so tall.
- Tell me, how does he look?
- Very handsome. Tell us, what else did he do?
- Nothing at all.
- Must've kissed you.
- No, he isn't that type.
- Gömleğin ölçüsüne bir bak! Çok uzun boylu görünüyor.
- Söyle nasıl görünüyor?
- Çok yakışıklı. Başka ne yaptı onu söyle.
- Hiçbir şey.
- Seni öpmüştür.
- Hayır. O tip biri değil.
- It's late, you know. It's after 9.
- How late do they let you stay up ?
- I can never go to sleep. But I can lay quietly and not make a peep.
- Those pajamas will fit. We'll check on you in the morning.
- Geç oldun, biliyorsun. 9'u geçti.
- Ne kadar geçe kadar ayakta kalmana izin veriyorlar?
- Ben hiç uyuyamıyorum. ama sessizce uzanabiliyorum ve dikizlemiyorum.
- Bu pijama olur. Sabah sana bakarım.
-
- You're taking it too personally.
- How else? I felt like throwing you in the hangar.
- We carried out an order. Now we can go home, take off our uniforms, and take it personally.
- Fazla kişisel alıyorsun.
- Başka ne yapayım? Seni hangara atıyormuşum gibi hissettim.
- Bir emri yerine getirdik. Şimdi eve gidebiliriz, önifprmanı çıkar ve kişisel almaya devam et.
- How did you come into my house?
- From Mohan's house. l couldn't come from the front door. So l had to do so.
- Why do you go quietly? - in the darkness like a thief ?
- What is the use of keeping this from you. l go to meet Mohan's wife.
- Evime nasıl girdin?
- Mohan2ın evinden. Ön kapıdan gelemedim. Ben de böyle yapmak zorunda kaldım.
- Neden bu kadar sessizce girdin? - bir hırsız gibi karanlıkta?
- Bunu senden saklamanın ne anlamı var. Mohan'ın karısıyla buluşacağım.