- How about some more of Stifmeister' collegiate concoction?
- This thing is like half alcohol. You're just trying to get me drunk.
- Mary, would I do that?
- My name's Christy
- Biraz daha Stifmeister' Koleji karışımına ne dersin?
- Bu şeyin yarısı alkol sanki. Beni sarhoş etmeye mi çalışıyorsun?
- Ben hiç öyle şey yapar mıyım Mary?
- Benim adım Christy.
- One side kills, then the other.
- How do you know?
- It goes way back. They're fighting for the land.
- They'd rather kill than solve their problems. Real fanatics. It's like the two snakes I saw fighting.
- Bir taraf öldürür, sonra öteki.
- Nereden biliyorsun?
- Çok eskilerden. Arazi için savaşıyorlar.
- Problemlerini çözmektense öldürmeyi tercih ediyorlar. Gerçek fanatikler. İki yılanı savaşırken görmek gibiydi.
- Did you know he has a son, Gallagher?
- I called you last night, I thought..
- I got in very late last night. How did you know he had a son?
- I met him once. At a party.
- Bir oğlu olduğunu biliyor muydun, Gallagher?
- Dün akşam seni aradım. Düşündüm ki...
- Dün gece çok geç geldim. Oğlu olduğunu nereden biliyorsun?
- Bir kere tanıştım onunla. Bir partide.
- Can I do it one more time?
- Forgive me, but if we don't hurry, I might miss the plane.
- Of course. How selfish of me. Let's do all the things that you want to do.
- Bir kere daha yapabilir miyim?
- Affet ama acele etmezsek, uçağı kaçırabilirim.
- Elbette. Ne kadar da bencilim. Hadi senin yapmak istediğin şeyleri yapalım.
- How is it ln the morning when a wife makes breakfast for her husband?
- lt's a happy life, good wife... What else can one want ?
- How is Mohan's wife?
- Very bad temper.
- Bir kadının kocası için sabahları kahvaltı hazırlaması nasıl birşey?
- Mutlu bir hayat, iyi eş... Bir insan dah ne ister?
- Mohan'ın karısı nasıl?
- Çok huysuz.
- Do you know how hard it is for me to go to the cemetery?
- I was just trying to help him get back to some kind of life.
- He was coming back. Don't you realize how he's changed these past weeks? His apartment, his life? He fell in love. Why do you want to rush things?
- Benim için mezarlığa gitmenin ne kadar zor olduğunu biliyor musun?
- Sadece onun hayata dönmesine yardım etmeye çalışıyordum.
- Dönüyordu zaten. Şu geçtiğimiz haftalarda ne kadar değiştiğini farketmiyor musun? Evi, hayatı? Aşık oldu. Neden işleri aceleye getirmek istiyorsun?
- Does he remember anything good about me?
- He doesn't hate you. He just still feels hurt.
- Hurt? I hurt him?
- Being arrested like that? Nobody forgets that.
- How did you forget what he did to you?
- Benim hakkımda iyi bir şey hatırlıyor mu?
- Senden nefret etmiyor. Sadece hala yaralı hissediyor.
- Yaralı? Onu ben mi incittim?
- Bu şekilde tutuklanmak? Bunu kimse unutmaz.
- Sana ne yaptığını sen nasıl unuttun peki?
- You start ordering my people around. It's not gonna work. You gotta know how to handle these people. We got a certain way of doing things here. I'm not interested in your way of doing things.
- Benim elemanlarıma emirler yağdırmaya başladın. Bu iş yürümez. Bu insanları nasıl idare etmen gerektiğini bilmelisin. Burada işleri belli bir yapış yolumuz var. Senin işleri halletme yolun umrumda değil.
- Now wait a minute. Calm down a bit. Try some deep breathing. Maybe just hum a little. 'Harika hissediyorum' ?ark?s?n?...
- No!! How about you hum the 'I'm a Crazy Asshole' song?
- Bekle bir dakika. Biraz sakinleş. Biraz derin nefes almayı dene. Ya da belki biraz şarkı mırıldan. 'I Feel Pretty'...
- Hayır! Senin 'Ben Deli Bir Pisliğim' şarkısını mırıldanmana ne dersin?
- Miss Bristow, we know you know how to read this code. Do you recognize your handwriting?
- No. I draw little hearts over my I's. Smiley faces sometimes.
- Bay Bristow, Bu kodun nasıl okunduğunuzu bildiğinizi biliyoruz. El yazınızı tanıdınız mı?
- Hayır. Ben -i'lerimin üzerine küçük kalpler yaparım. Bazen de gülen suratlar.
- I'll watch yo take your temperature.
- I took it.
- Take it again. You're not sick.
- I am so ...
- You're lying. How did you raise your temperature? I'd like to know. I'm listening.
- It was easy. I rubbed the thermometer against the sheet. It heats up. That's all.
- Fair enough. Nice little trick. It proves you're smart. Why did you do it?
- I don't have to say.
- You have to tell me the truth. Why?
- You can't make me talk.
- Ateşini ölçmeni izleyeceğim.
- Ben ölçtüm.
- Tekrar ölç. Hasta değilsin.
- Ben çok...
- Yalan söylüyorsun. Ateşini nasıl yükselttin? Bilmek isterdim. Dinliyorum.
- Kolay oldu. Termometreyi çarşafa sürttüm. Yükseldi. Hepsi bu.
- Adilce. Küçük güzel bir hile. Zeki olduğunu ispat ediyor. Neden yaptın bunu?
- Söylemek zorunda değilim.
- Bana gerçeği söylemelisin. Neden?
- Beni konuşturamazsın.
- I'll watch yo take your temperature.
- I took it.
- Take it again. You're not sick.
- I am so ...
- You're lying. How did you raise your temperature? I'd like to know. I'm listening.
- It was easy. I rubbed the thermometer against the sheet. It heats up. That's all.
- Fair enough. Nice little trick. It proves you're smart. Why did you do it?
- I don't have to say.
- You have to tell me the truth. Why?
- You can't make me talk.
- Ateşini ölçmeni izleyeceğim.
- Ben ölçtüm.
- Tekrar ölç. Hasta değilsin.
- Ben çok...
- Yalan söylüyorsun. Ateşini nasıl yükselttin? Bilmek isterdim. Dinliyorum.
- Kolay oldu. Termometreyi çarşafa sürttüm. Yükseldi. Hepsi bu.
- Adilce. Küçük güzel bir hile. Zeki olduğunu ispat ediyor. Neden yaptın bunu?
- Söylemek zorunda değilim.
- Bana gerçeği söylemelisin. Neden?
- Beni konuşturamazsın.