- I call them dogs and if they're lapping up their own vomit, the only way to stop them is with the lash .
- But dogs only obey their own nature. So why shouldn't we forgive them?
- Onlara köpek diyorum ve eğer kendi kusmuklarını yiyorlarsa, onları durdurmanın tek yolu kamçıdır.
- Ama köpekler sadece kendi doğalarına itaat ederler. Bu yüzden neden onları affetmiyoruz?
- When he comes here, do you ever talk about the accident ? Does he ever mention the past?
- No.
- Why not?
- I try to let him find his own way through. I feel he needs that. Why are you here, Sharon?
- I want to know how to help him.
- You are helping him.
- I don't think so.
- O buraya geldiğinde, hiç kazadan bahsediyor musun? Hiç geçmişten bahsediyor mu?
- Hayır.
- Neden?
- Kendi yolunu bulmasına çabalıyorum. Buna ihtiyacı olduğunu hissediyorum. Neden buradasın, Sharon?
- Ona nasıl yardımcı olabileceğimi bilmek istiyorum.
- Ona yardımcı oluyorsun.
- Sanmıyorum.
- The victim was paralyzed.. couldn't fight back. Kevin Marcus puts the rope around his neck, makes a slip knot. And ties off the other end on the truss even though there is no way he could have reached it.
- Kurban paralize olmuş... karşılık verememiş. Kevin Marcus ipi boynuna geçirmiş, iki düğüm atmış. Ve yetişmesi hiç bir şekilde mümkün olmadığı halde diğer ucunu kirişe bağlamış.
- Don't blame yourself. There was no way you could have known. Just like when you recovered Rambaldi's journal, you had no idea it contained a formula.
- What are you talking about? What formula?
- A formula for a medication.
- Kendini suçlama. Bilebilmenin hiç bir yolu yoktu. Aynen Rambaldi'nin günlüğünü geri aldığında, içinde bir formül olduğu hakkında bir fikrin olmadığı gibi.
- Sen neden bahsediyorsun? Ne formülü?
- Tedavi için bir formül.
- On my way to my sister's what did I see? A green card by a green lamppost. And I was wearing green.
- Maybe you'll meet a little green man! The colour of hope. I t's a good year.
- Kardeşime giderken ne gördüm? Yeşil bir sokak lambasının yanında yeşil bir kart. Ve yeşil giymiştim.
- Belki de küçük yeşil bir adamla tanışacaksın! Umudun rengi. İyi bir yıl olacak.
- There's no way he meant to kill.
- Of course he meant to kill Marvin. Kramer wa a creature of habit. He was in that office every morning before 8:00.
- Hiçbir şekilde isteyerek öldürmemiştir.
- Elbette isteyerek öldürdü Marvin. Kramer, alışkanlıklarından vazgeçmeyen biriydi. Her sabah 8.00'den önce ofiste olurdu.