go
Logo
twitter twitter
çevrimiçi: 2049 kişi  03 May 2024 
 Boşluk doldurma (kelimeler)
 Boşluk doldurma (fiiller)
 Kelime tamamlama
 Fiil tamamlama
 Kelime Eşleştirme
 Fiil Eşleştirme
 Kelime Telaffuzları
 Fiil Telaffuzları
 Fiil çekim testleri

must

f. meli
i. malı
s. kızmış (fil)
  • - The bus must have a full tank of gas. Second: A small jet will be waiting at the airport. It has to have enough fuel to travel 3,000 miles.
    - Otobüsün deposu ful olmalı. İkincisi; Havaalanında bir jet bekliyor olacak. 3000 mil gitmeye yetecek kadar yakıtı olmalı.
  • - l can kill him.
    - Hush, keep it low.
    - lf l kill him, you can.. leave him. ln this place you're the nicest. They all treat me like dog.
    - No.. ln fact, you aren't that ugly. Dragon is a hundred times uglier than you are.
    - Do you know? l'll kill Dragon in Taiwan.
    - That's very risky.
    - If it's for you, l'm not scared at all.
    - Maybe you're right.
    - How can l see you again? There must be a way.
    - Onu öldürebilirim.
    - Şşşt, sesini alçak tut.
    - Eğer onu öldürürsem, ... onu terkedebilirsin. Buradaki en hoş kişi sensin. Diğerlerinin hepsi bana köpek gibi davranıyor.
    - Hayır... aslında sen o kadar da çirkin değilsin. Dragon senden yüz kat daha çirkin.
    - Biliyor musun? Dragon'ı Tayvan'da öldüreceğim.
    - Bu çok riskli.
    - Senin için olursa, hiç korkmam.
    - Belki de haklısın.
    - Seni tekrar nasıl görebilirim? Bir yolu olmalı.
  • - I told her that I was afraid. I hadn't always been fair to her and hadn't always understood how hard it must have been for her.
    - I knew she could always count on you and I wanted her to know that.
    - Ona korktuğumu söyledim. Ona her zaman adil olmadım ve onun için ne kadar zor olduğunu da her zaman anlayamadım.
    - Sana her zaman güvenebileceğini biliyordum ve bunu onun da bilmesini istedim.
  • - Give him back his life.
    - l cannot do that.
    - You can take, you must also give or l'll see you in court.
    - Ona hayatını geri ver.
    - Yapamam.
    - Alabiliyorsan, vereceksin yoksa seninle mahkemede görüşürüz.
  • - What do you have to be mad about? I understand it must have been hard for you when I left. But you didn't put up a fight.
    - What kind of fight was I supposed to put up?
    - Ne için kızmak zorundasın? Gittiğimde herşey senin için zor olmuş olmalı, anlıyorum. Ama kavga çıkartmadın?
    - Ne tür bir kavga çıkartmam gerekirdi?
  • - What a nice piece.
    - It is an antique lampshade. It must be from the Medieval ages. How much do you think this costs?
    - A fortune!
    - Ne hoş bir parça.
    - Antika bir abajur. Ortaçağdan kalmış olmalı. Sence bu ne kadardır?
    - Bir servet!
  • - What do you think, Chamberlain?
    - In my opinion, it's time we had a piece in our own language. Plain German for plain people.
    - Kapellmeister?
    - Majesty......I must agree with "Herr Direttore".
    - Ne düşünüyorsun, Chamberlain?
    - Bence, kendi dilimizde bir parça edinmenin vakti geldi. Sade insanlar için sade Almanca.
    - Kapellmeister?
    - Majesteleri... 'Sayın Direktör' le aynı fikirdeyim.
  • - That must have been awful.
    - Yeah.
    - Korkunç olmalı.
    - Evet.

  • - I don't know who you are or who it was that sent you. I'd just wish you'd make haste. There's no time to lose. Because the cathedral must be built. -
    - Kim olduğunu ya da seni kimin gönderdiğini bilmiyorum. Sadece acele etmeni dilerim. Kaybedecek zaman yok. Çünkü katedral inşa edilmeli.
  • - It's absolutely extraordinary. I must say that your laboratory exceeds the limits of man's wildest imagination.
    - Absolutely. Could I trouble you for a glass of wine?
    - Kesinlikle olağanüstü! Labaratuvarının insanoğlunun en vahşi hayal gücününün sınırlarını aştığını söylemeliyim.
    - Kesinlikle. Bir bardak şarapla rahatsız edebilir miyim seni?
  • - when the end comes... all that will be left is us.
    - That's why they hate us.
    - And that's why you must stay here. With me.
    - İşin sonu geldiğinde... kalan sadece bizler olacağız.
    - Bu yüzden bizden nefret ediyorlar.
    - Ve bu yüzden burada kalman gerekli. Benimle.
  • - Has he shown any sign of improvement?
    - None.You must help him.
    - Herhangi bir gelişme gösterdi mi?
    - Hayır. Yardıma ihtiyacı var.
  • - You must deal with them all the time.
    - ? guess.
    - Her zaman onlarla uğraşmak zorundasın.
    - Sanırım öle.
  • - Which is her room?
    - Er, this one.
    - We must move her. Where's the landlady?
    - Not home.
    - Where's your room?
    - Two floors up.
    - Take her shoulders, I'll take her feet.
    - Hangisi onun odası?
    - Ee, bu.
    - Onu taşımamız lazım. Ev sahibi nerede?
    - Evde değil.
    - İki kat yukarıda.
    - Sen omuzlarından tut, ben ayaklarını alıyım.
  • - Which village is that?
    - Chandanpur. You may have heard of it. lt's a 3 hour journey by train. And 2 hours 30 minutes by bus. So it must be about 200 miles away.
    - lt might be more than that.
    - Hangi köy bu?
    - Chandanpur. Duymuş olabilirsin. Trenle 3 saatlik bir yol. Ve otobüsle 2 saat 30 dakikalık. Yani 200 mil kadar uzalıkta olmalı.
    - Bundan daha fazla da olabilir.
  • - It's a good place to be.
    - Any place better than here.
    - You his...
    - Yes I'm his...
    - This must be hell for you.
    - lt is. Hell, the after life...
    - Güzel bir yer.
    - Başka her yer buradan iyidir.
    - Sen onun...
    - Evet, ben onun...
    - Senin için cehennem azabı olmalı.
    - Öyle. Yaşamdan sonraki cehennem...
  • - I must go. I want to buy a heater for my flat. It gets very cold in the winter.
    - gitmeliyim. Daireme bir ısıtıcı almak istiyorum. Kışın çok soğuk oluyor.
  • - Did you bring it, darling? I left it in your handbag.
    - It must be in here somewhere, dear.
    - I saw the man in the shop give it to you.
    - Getirdin mi, sevgilim? Çantana koymuştum.
    - İçinde bir yerlerde olmalı, canım.
    - Dükkandaki adamın sana verdiğini görmüştüm.
  • - You should've told me earlier that I must take orders from you.. without grumbling. - Sorry for the misunderstanding. - All I'm supposed to do is take orders like a slave! Gracious job!
    - Emirleri senden almam gerektiğini daha önce bana söylemeliydin. .. şikayet etmeden önce. - Anlaşmazlık için üzgünüm. - Tüm yapmam gereken bir köle gibi emir almak! Ne güzel iş!
  • - Sure. Yeah. Must be really tough. I remember when my aunt died. It was so unreal, it was the 4th of july. I'll never forget it. So, listen, Warren. I know now is definitely not the time to talk about it, but..
    - Elbette. Evet. Çok zor olmalı. Halamın öldüğü zamanı hatırlıyorum. Çok gerçek dışıydı, Temmuz'un 4'üydü. Hiç bir zaman unutmayacağım. Waren, Biliyorum, bunu konuşmanın hiç zamanı değil ama...

5,440 c?mle
Cümle Sözlük, bir Onur-Hoca projesidir. cumlesozluk.com © 2009 - 2024