- Which is her room?
- Er, this one.
- We must move her. Where's the landlady?
- Not home.
- Where's your room?
- Two floors up.
- Take her shoulders, I'll take her feet.
- Hangisi onun odası?
- Ee, bu.
- Onu taşımamız lazım. Ev sahibi nerede?
- Evde değil.
- İki kat yukarıda.
- Sen omuzlarından tut, ben ayaklarını alıyım.
- Let's sit and talk. I'll tell you.. .
- But I already know everything.
- Then you know I'll never paint again.
- Why so?
- Because it's of no use to anyone. That's all.
- Hadi oturup konuşalım. Sana anlatacağım şey...
- Ama ben zaten herşeyi biliyorum.
- O zaman bir daha resim yapmayacağımı da biliyorsun.
- Neden öyle?
- Çünkü kimseye faydası yok. Hepsi bu.
- Yeah, Mom. Everything's fine. Just doing my homework.
- Why don't I take care of that laundry as long as I'm here ?
- No ! I'll do it later. You work so hard, Mom.
- Evet anne. Herşey yolunda. Ödevimi yapıyorum.
- Ben burada olduğum sürece neden çamaşırların icabına bakmıyorum?
- Hayır! Ben sonra yapıcam. Çok çalışıyorsun sen, anneciğim.
- I'm just gonna run to the men's room.
- I'll join you.
- I heard about your honeymoon was just terrible. I knew that girl was a slut the second I met her.
- Erkekler tuvaletine gidiyorum.
- Sana katılayım.
- Balayının korkunç olduğunu duydum. O kızla tanıştığımın ikinci saniyesi bir sürtük oldupunu anlamıştım.
- Sure. Yeah. Must be really tough. I remember when my aunt died. It was so unreal, it was the 4th of july. I'll never forget it. So, listen, Warren. I know now is definitely not the time to talk about it, but..
- Elbette. Evet. Çok zor olmalı. Halamın öldüğü zamanı hatırlıyorum. Çok gerçek dışıydı, Temmuz'un 4'üydü. Hiç bir zaman unutmayacağım. Waren, Biliyorum, bunu konuşmanın hiç zamanı değil ama...
- I don't want to hear it.
- It's not disgusting..
- Ok, you know what, when I get home, I'll check my journal from '94, but I know I'm right!
- Duymak istemiyorum.
- İçrenç değil ki.
- Tamam, biliyor musun, eve gidince 94'ten beri tuttuğum günlükleri kontrol edeceğim, ama haklı olduğumu biliyorum.
- QuicKly, get a ladder! Is this how you keep an eye on him? How did he get up there? I
- I'll hammer you into the ground. How did you get up there? If you fall, you'll break every bone.
- Çabuk! Bir merdiven getir! Ona böyle mi göz kulak oluyorsun? Oraya nasıl çıktı?
- Seni yere çivileyeceğim. Oraya nasıl çıktın? Eğer düşersen bütün kemiklerin kırılır.
- I shouldn't have come here, damn it! I should have let you rot in that Turkish jail. Where's the car?
- This way, I'll take you back to the hotel.
- No! I've got to find Zen.
- To do what?
- Buraya hiç gelmemeliydim, kahrtsin! Seni bu Türk hapis hanesinde çürümeye bırakmalıydım. Araba nerede?
- Bu taraftan. Sizi otele geri götüreyim.
- Hayır! Zen'i bulmalıyım.
- Ne için?