- I started panicking.. ...thinking. Is that weird?
- I am redefining "weird" on an hourly basis.
- What's he doing?
- I don't know. He's talking with some guy.
- Düşünüp... paniklemeye başladım. Bu garip mi?
- Garip kelimesinin tanımını saat başı ydeğiştiriyorum.
- Ne yapıyor?
- Bilmiyorum. Adamın tekiyle konuşuyor.
- I'm not kidding! Just go. He's out there. Bruce! Bruce!
- Where is he?
- I don't know. All I know is I'm supposed to pick him up here.
- When?
- Now.
- Dalga geçmiyorum. Kaç. O dışarda.Bruce! Bruce!
- Nerede o?
- Bilmiyorum. tüm bildiğim onu buradan alacağımdı.
- Ne zaman?
- Şimdi.
- You should make an effort. He's gonna be your son-in-law and you hardly know him.
- I know him well enough.
- Then you should try to be more positive.
- Çaba göstermelisin. Damdın olacak ve sen onu çok az tanıyorsun.
- Onu yeteri kadar iyi tanıyorum.
- O zaman daha pozitif olmalısın.
- Nothing serious, really. He met with an accident once and hurt his knee. We gave him the best treatment, but he's psyched now. He thinks he might fall, if he tried to walk.
- Ciddi birşey yok, gerçekten. Bir keresinde kaza geçirmiş ve dizini yaralamış. En iyi tedaviyi uyguladık. Ama şu anda kendini aldatıyor. Eğer yürümeyi denerse, düşeceğini zannediyor.
- Calvin's a great guy but he's a little... you know ... Nutty
- What's his wife like?
- You know...housewife. Likes to cook, pregnant.
- Normal, then?
- I wouldn't go that far.
- Calvin harika bir adamdır ama biraz... bilirsin... çatlaktır.
- Karısı nasıl biriydi?
- İşte... ev hanımı.Yemek yapmayı seven. Hamile.
- Normal o zaman?
- O kadar da normal demezdim.
- I've wanted to ask you this all night... Who's Franklin?
- Franklin ? Franklin is my husband.
- Really? Is that his loft, then?
- He owns it, yes.
- Do you live with him?
- No. He's in Turkey.
- Bütün gece sana bunu sormayı istedim... Franklin kim?
- Franklin? Franklin benim kocam.
- Gerçekten mi? Bu çatı dairesi de onun o zaman?
- Sahibi o, evet.
- Onunla mı yaşıyorsun?
- Hayır. O Türkiye'de yaşıyor.
- I'm with D'Argo on this. I think we need to know the truth. I do not trust Crichton's judgement.
- Agreed, he claims to have seen Earth again, and I'm sure he's still talking to Scorpius.
- Bunda D'Argo'yla aynı fikirdeyim. Sanırım, gerçeği öğrenmemiz gerek. Crichton'ın yargısına güvenmiyorum.
- Katılıyorum, Earth'ü tekrar gördüğünü iddia ediyor, ve eminim ki hala Scorpius'la konuşuyor.
- This is my date. He's a lawyer.
- Does he have a name, or should l call him "Lawyer"?
- l'm sorry. This is Ace. Tom Ace.
- Pleasure to meet you. Congratulations on all your success. You smell terrific!
- Bu benim flörtüm. O bir avukat.
- Bir ismi var mı yoksa ona 'avukat' diye mi seslenmeliyim?
- Pardon. Bu Ace. Tom Ace.
- Sizinle tanışmak bir zevk. Tüm başarılarınızı tebrik ederim. Çok güzel kokuyorsunuz.
- From this moment forward I, John, am king of England.
- Aren't you a little premature, brother Richard!
- The Lion-Heart.
- He's lying! He's an imposter. The king lives.
- Men of Sherwood Robin Hood. It's a trick of the outlaws! Kill him! Seize him!
- Bu andan itibaren, ben, John İngiltere'nin kralıyım.
- Biraz vakitsiz değil misin, Richard kardeş!
- Aslan yürek!
- Yalan söylüyor. O vergileri koyan kişi. Kral yaşıyor.
- sherwood'lu Robin Hood! Kanunsuzların oyunu bu! Öldürün onu! Yakalayın!