- You still have the nursery, Mr. Kirby
- Oh, yes. I am going in more for tree farming now.
- Is there any money in growing trees?
- There can be.
- The only thing I know about trees is they make good logs.
- Now's your chance to learn more.
- Hala fundalığınız var mı, Bay Kriby?
- Oh evet. ama şimdi daha çok ağaç ziraatçılığına doğru gidiyorum.
- Ağaç yetiştirme işinde para var mı?
- Olabilir.
- ağaçlarla ilgili bildiğim tek şey, onlardan iyi kütük yapıldığı.
- İşte şimdi daha fazlasını öğrenme şansınız var.
- You still have the nursery, Mr. Kirby
- Oh, yes I am going in mor for tree farming now.
- Is there any money in growing trees?
- There can be.
- The only thing I know about trees is they make good logs.
- Now's your chance to learn more.
- Hala fundalığınız var mı Bay Kriby?
- Oh evet. ama şimdi daha çok ağaç ziraatçılığına doğru gidiyorum.
- Ağaç yetiştirme işinde para var mı?
- Olabilir.
- ağaçlarla ilgili bildiğim tek şey, onlardan iyi kütük yapıldığı.
- İşte şimdi daha fazlasını öğrenme şansınız var.
- She remained in his memory simply as the most plaintive.. ...and poignant.
- She's very deft.
- That's the only kind of target she'll ever hit. No one could ever be jealous of May's triumphs.
- Hafızasında en ağlamaklı ... ve sızlanan olarak kaldı.
- Çok meharetlidir.
- Gerçekleştirebileceği tek hedef de bu. Mary'nin zaferlerini kimse kıskanamaz.
- Come on, Captain. It'll only take a minute. It'll mean such a lot to the lady.
- Very well, if you wish it absolutely. What are the names again?
- Charles.
- Hadi, kaptan. Sadece bir dakika sürer. Bu hanımefendiye çok şey ifade ediyor.
- Kesin istiyorsanız, pekala. İsimler neydi tekrar?
- Charles.
- See there, I knew it. Can I tell you something?
- I am listening.
- I've only know you for... an hour or so, ...and yet, I feel like you understand me, ... better than my wife Helen ever did.
- Gördün mü, biliyordum. Sana birşey söyleyebilir miyim?
- Dinliyorum.
- Seni sadece... yarım saat falandır tanıyorum ama yine de beni... karım Helen'ın hiç anlamadığı kadar anladığını hissediyorum.
- I was sorry that you have only ever been to Hungary. I wanted to buy you a holiday in Hurghada.
- Where?
- The Red Sea, Luxor, Karnak... in Egypt.
- Bugüne dek sadece Macaristan'a gitmiş olduğun için üzülmüştüm. Sana Urgada'da bir ttil almak istedim.
- Nerede?
- Kızıl Deniz, Luxor, Karnak... Mısır'da.
- She might have fallen from these cliffs. Cause last month the same thing happened to a lamb of mine. I looked for it all day, and only at nightfall I heard it bleating.
- Bu yamaçlardan aşağı düşmüş olabilir. Çünkü geçen ay aynı şey benim koyunlarımdan birine oldu. Tüm gün onu aradım, ve ancak gece yarısı olduğunda onun nefesini duydum.
- There's no reason to be like that.
- I'm not being like anything.
- I know that the house is yours.. but the land that feeds you is only leased to you...almost free. And that land is ours.
- Bu şekilde olmaya sebep yok.
- Hiçbir şekil yapmıyorum.
- Evin sizin olduğunu biliyorum... ama sizi besleyen arazi size sadece kiralandı... neredeyse bedavaya. Ve bu arazi bizim.
- This is like one of those things that you can only see on Christmas cards, but I said nothing because of the the knot in my throat. That was very nice. What's your name?
- Reinaldo Arenas.
- Who wrote this?
- I did.
- Bu sadece Noel kartlarında görebileceğin türden birşeydi, ama boğazımdaki düğümden dolayı birşey demedim. Gerçekten çok güzeldi. adın nedir?
- Reinaldo Arenas.
- Bunu kim yazdı?
- Ben.
- Tell me more about this key.
- Oh, it's not an ordinary key. It's a jewel
- A jewel?
- Yes. The heart of Ahirman.
- Well, can it be worn?
- Only by me. No one else dares to touch it.
- Bu anahtarla ilgili daha fazla şey anlat bana.
- Oh, o sıradan bir anahtar değil. O bir mücevher.
- Mücevher mi?
- Evet. Ahirman'ın kalbi.
- Peki, takılabilir mi?
- Sadece benim tarafımdan. Başka hiç kimse ona dokunmaya cesaret edemez.