- I shouldn't have come here, damn it! I should have let you rot in that Turkish jail. Where's the car?
- This way, I'll take you back to the hotel.
- No! I've got to find Zen.
- To do what?
- Buraya hiç gelmemeliydim, kahrtsin! Seni bu Türk hapis hanesinde çürümeye bırakmalıydım. Araba nerede?
- Bu taraftan. Sizi otele geri götüreyim.
- Hayır! Zen'i bulmalıyım.
- Ne için?
- Do you know how hard it is for me to go to the cemetery?
- I was just trying to help him get back to some kind of life.
- He was coming back. Don't you realize how he's changed these past weeks? His apartment, his life? He fell in love. Why do you want to rush things?
- Benim için mezarlığa gitmenin ne kadar zor olduğunu biliyor musun?
- Sadece onun hayata dönmesine yardım etmeye çalışıyordum.
- Dönüyordu zaten. Şu geçtiğimiz haftalarda ne kadar değiştiğini farketmiyor musun? Evi, hayatı? Aşık oldu. Neden işleri aceleye getirmek istiyorsun?
- Listen to me! David, listen! You won't understand the reasons but I have to leave you here.
- Is it a game?
- No.
- When will you come back for me?I
- 'm not. You'll have to be here by yourself.
- Alone?
- Beni dinle, David! Dinle! Nedenini anlamayacaksın ama seni burada bırakmak zorundayım.
- Bu bir oyun mu?
- Hayır.
- Ne zaman beni almaya geleceksin?
- Gelmeyeceğim. Burada kendi başına kalman gherek.
- Tek başıma mı?
- She needs me.
- I need you.
- To help you have a good time.
- When was the last time we had a good time?
- Go back to your friends in the bar.
- Bana ihtiyacı var.
- Benim sana ihtiyacım var.
- İyi vakit geçirmene yardımcı olmak için.
- En son ne zaman iyi vakit geçirdik ki?
- Bardaki arkadaşlarına geri dön.
- Conqueror of my father who takes up arms for me to give me back a country, a kingdom and the royal name... I have to hide here. Conqueror of my brothers, I see him stained with their blood.
- Bana bir ülke, bir krallığı ve asil bir soyadını geri vermek için bana silahlar alan babamı fetheden kişi... Burada saklanmak zorundayım. Kardeşlerimi fetheden kişi, hala üstünde onların kan lekelerini görüyorum.
- Austin! Come back to bed!
- Duty calls, baby.
- Hello, Austin. I hope I'm not interrupting your honeymoon.
- No, not at all, Basil.
- Did you get that fruit basketI sent you?
- Yes, we did,
- Austin! Yatağa geri dön.
- Görev çağırıyor, bebeğim.
- Alo Austin. Umarım, balayınızı kesmiyorumdur.
- Hayır, hiç kesmiyorsun, Basil.
- Size gönderdiğim meyve sepetini aldınız mı?
- Evet, aldık.
- Actually, that was for Jackie. We've wanted a fight in our own back yard. You're one of the few women having any success in this, what's it take?
- Hard work and thick skin. A great boxer don't hurt either.
- Aslında, bu Jackie içindi. Kendi arka bahçemizde bir karşılaşma istemiştik. Bunda başarılı olan ender kadınlardan birisin, ne sayesinde?
- Sıkı çalışma ve kalın bir deri. Bir de iyi boksör can da acıtmaz.
- He was struck by lightning coming back from his barn. Melted the fillings in his teeth and soldered his jaw shut.
- I have been struck twice myself. How come you think I became deaf in this one ear?
- Ahırın arkasına düşen yıldırım çaptı onu. Dişerindeki dolguları eritti ve çenesini mühürledi.
- Bana da iki kez yıldırım çarpmıştı. Bir kulağımın nasıl sağır olduğunu sanıyordun?
- His daughter and his grandson. He can't help it. A cemetery... Do you know how hard it is for him to go to the cemetery? I am just trying to help him get back to life.
- Kızı ve torunu. Elinde değil. Mezarlık... Mezarlığa gitmenin onun için ne kadr zor olduğunu biliyor musun? Onun hayata dönmesi için yardım etmeye çalışıyorum.