- I'm sorry for you.
- I've managed all these years without your pity.
- Let's go back, Boriska.
- I can't. I know that's not the right clay.
- Then what is right?
- I know what it is. I don't need people like you. I can manage things on my own.
- Senin için üzülüyorum.
- Bütün bu yılları senin acıman olmadan yaşadım.
- Hadi dönelim, Boriska.
- Yapamam. Bunun doğru gün olmadığını biliyorum.
- Peki öyleyse doğru olan ne?
- Ne olduğunu biliyorum. Senin gibi insanlara ihtiyacım yok. Tek başıma başarabileceğimi biliyorum.
- I can't believe you voted for Reagan.
- I hope he gets better.
- Reagan?
- Your friend.
- He won't. Neither will Reagan.
- Let's not talk politics, okay?
- Reagan'a oy verdiğine inanamıyorum.
- Umarım daha iyi olur.
- Reagan mı?
- Arkadaşın.
- Olmayacak. Reagan da olmayacak.
- Politika konuşmayalım, tamam mı?
- You can see God there and that's better.
- But God is everywhere, Nelly. The catechism says so.
- You think? He isn't here now seeing us.. and hearing all we say.
- Yes, but we can't see.
- Let's test it out. You look hard and I'll listen.
- All right.
-Are you listening?
-Yes...but if you don't keep quiet, I won't hear anything.
- All right,
- Orada Tanrı'yı görebilirsin ve bu daha iyi.
- Ama Tanrı her yerde, Nelly. Kateçizm öyle diyor.
- Öyle mi dersin? O şu anda burada değil ve bizi görmüyor... ve dediklerimizi duymuyor.
- Evet ama göremeyiz.
- Hadi bunu test edelim. Sen iyice bak ve ben de dinleyeyim.
- Tamam.
- Dinliyor musun?
- Evet .. ama sessiz olmazsan, hiçbir şey duyamam.
- Tamam.
- Are you gonna live there with us
- Let's see what the judge says,
- OK. The court denies the motion for joint custody,and awards sole custody of the children to the mother. Miss Gipson is moving away.
- Orada bizimle yaşayacak mısın?
- Bakalım yargıç ne diyecek.
- Tamam. Mahkeme ortak velayet talebini reddediyor ve çocukların anneye tam velayetine karar veriyor.
- I just leave them alone.
- Hey! I thought dogs chase after the chickens.
- I guess it might be a jaguar. It came in here and ate chickens.
- Hey! Let's go and see it.
- Actually, it's not a dog or a jaguar.
- Onları rahat bırakıyorum.
- Hey! Köpeklerin tavukları kovaladığını sanıyordum.
- Sanırım, bir jaguar olabilir. Buraya gelip tavukları yemiştir.
- Hey! Hadi gidip bakalım.
- Aslında, bu ne bir köpek ne de bir jaguar.
- It looks delicious. Let's finish it. Anyway, you looked so cool when you slapped me last night.
- lf you don't wake up, I will kick you.
- What if that still doesn't work?
- Then I'll die.
- Lezzetli görünüyor. Hadi bitirelim şunu. Neyse, dün gece beni tokatladığında çok havalı görünüyordun.
- Eğer uyanmazsan, seni tekmelerim de.
- Ya eğer bu da işe yaramazsa?
- O zaman ölürüm.
- The funny thing is that according to Katarina, l am nothing but a spineless jellyfish.
- Jellyfish? Now you're talking. Let's try to enjoy ourselves now.
- Exactly,
- Komik olan tarafı; Katarina'ya göre ben omurgasız bir deniz anasından başka birşey değilim.
- Deniz anası mı? İşte şimdi doğru söylüyorsun. Hadi şimdi biraz eğlenelim.
- Kesinlikle.
- Hey. Hi Cadence, this is Paul Finch.
- Finch, meet my younger sister, Cadence.
- Nice to meet you. You're reading Descartes.
- Yep.
- I think, therefore I am. Hungry. Hungry. So, when's Mark getting in?
- Uh, let's see, that would be never.
- Did you guys break up? How tragic.
- Hey. Selam Cadence, bu Paul Finch.
- Finch, küçük kardeşim Cadence'le tanış.
- Tanıştığımıza memnun oldum. Descartes okuyoprsunuz.
- Evet.
- Düşünüyorum öyleyse varım. Açım. Açım. Peki Mark ne zaman geliyor?
- Iıı bir bakalım, hiç bir zaman.
- Siz ayrıldınız mı? Ne trajik.
- Hey, pretty cool, huh? Nifty lids.
- All right, this is for Mikey.
- All righty
- Hey, it's a lampshade. Let's see.
- And for Leonardo,there you go. What else do we have here?
- And Donatello...?
- Japanese swords.
- Hey, çok hoş, ha? Kullanışlı botlar.
- Tamam, bu Mikey için.
- Tamamdır.
- Hey, bu bir abajur. Bir bakalım.
- Ve Lomberdo için, al bakalım. Başka neyimiz var?
- Ya Donatello...?
- Japon kılıçları.
- Let's sit and talk. I'll tell you.. .
- But I already know everything.
- Then you know I'll never paint again.
- Why so?
- Because it's of no use to anyone. That's all.
- Hadi oturup konuşalım. Sana anlatacağım şey...
- Ama ben zaten herşeyi biliyorum.
- O zaman bir daha resim yapmayacağımı da biliyorsun.
- Neden öyle?
- Çünkü kimseye faydası yok. Hepsi bu.