[hold] f. tutmak, kavramak, tıkamak, kaldırmak, el koymak, alıkoymak, gözaltına almak, devam etmek, almak, barındırmak, muhafaza etmek, karara bağlamak, çekmek, dayanmak, sadık kalmak, geçerli olmak, durmak
Authorities disclosed today that the latest Smog Stranglings suspect was apprehended this week on an unrelated charge but somehow managed to escape from the police car in which he was being held.
Yetkililer bugün,Dumanlı Cinayetler şüphelisinin başka bir suçtan yakalanıp merkeze götürüldüğü polis arabasndan bir şekilde kaçmayı başardığını açıkladılar.
I know my son's being held some place in Northern Laos, but I need to know exactly where. I need a thorough record of the area.
Oğlumun kuzey Laos’ta biryerlerde tutulduğunu biliyorum, ama tam olarak neresi olduğunu bilmem gerekiyor. Bölgenin tümüyle , bir kaydına ihtiyacım var.
I left him then, still puffing at his black clay pipe, with the conviction that when I came again on the next evening I would find that he held in his hands all the clues which would lead up to the identity of the disappearing bridegroom of Miss Mary Sutherland.
Ertesi akşam tekrar gelsem,onun Bayan Mary Sutherland'in kayıp damadının kimliğine götürecek tüm delilleri avucunda tuttuğunu bulurdum düşüncesiyle, sonra ondan ayrıldım,o hala siyah çamurdan yapılmış piposuna üflüyordu.
When you held me in your arms I was hoping that someday.. Some day you'd get me out of all this I wanted you to take me away from my husband and my uncle.
Beni kollarına aldığında bir gün.. bir gün beni tüm bunlardan kurtaracağını umuyordum. Beni kocamdan ve amcamdan alıp götürmeni istedim.
With the Beatles has broken the record for advance sales of an LP.It has an advance of a quarter of a million.The previous record was held by Elvis Presley.
Beatles'la bir uzun çaların ön satışlarıyla rekor kırıldı. Şu anda çeyrek milyon öndeler. Önceki rekor Elvis Presley'indi.
- About the other day...
- You don't have to explain.
- I probably do.
- But... I'm fine. Come on. I thought we were having coffee.
- You can trust me, you know.
- I know that.
- I'd never hurt you.
- Remember when you said some people were meant to meet each other? Maybe we were meant to meet that night. The night I held your hand.
- Geçen gün için...
- Açıklamak zorunda değilsin.
- Belki de zorundayım.
- Ama... Ben iyiyim. Hadi. Kahve içtiğimizi sanıyordum.
- Bana güvenebilirsin, biliyorsun.
- Bunu biliyorum.
- Seni asla incitmem.
- Bazı insanların tanışması gerektiğini söylediğini hatırlıyor musun? Belki de bizim de o gece tanışmamız gerekiyordu. Elini tuttuğum gece.
- I lived here once. He came in through there off the fire escape. He held a knife to my throat and said... if I made any noise, he'd cut my tongue out. He tied me to the bed.
- Bir keresinde burada yaşamıştım. Yangın çıkışından geldi.Boğazıma bıçak dayadı ve ... eğer ses çıkarırsam, dilimi keseceğini söyledi. Beni yatağa bağladı.