-To be precise he isn't there anymore. He's been missing for a year. He just disappeared. I'm nervous.
-Please relax, I won't ask you any special questions.
-Açık olmak gerekirse artık orada değil. bir yıldır kayıp. Öylece kayboldu. Gerginim.
-Lütfen gevşeyin. size hiç özel soru sormayacağım.
- Don't come closer. lf I jump from here, will you jump with me?
- Um!... You come back and talk.
- l ask you, will or won't? Answer me!
- Yaklşama! Buradan atlarsam, benimle atlayacak mısın?
- Hmm... Geri gel, öyle konuş.
- Sana soruyorum, atlayacak mısın atlamayacak mısın? Cevap ver bana.
- I can ask you these questions in front of a grand jury. And if you don't answer, you can go to jail.
- I know, it's possible.
- It's more than possible, Miss Carter. It's damn likely.
- Size bu soruları büyük jürinin karşısında sorabilirim. Ve eğer cevaplamazsanız, hapse girebilirsiniz.
- Biliyorum, bu münkün.
- Mümkünden de öte, Bayan Carter. Fena halde muhtemel.
- That's the fiirst question people ask. Have I ever killed anyone? So casually, like asking me what kind of car I drive. Why don't they ever ask if I ever saved anyone?
- Have you? Saved anyone, I mean.
- İnsanların ilk sorduğu soru bu. Kimseyi öldürdüm mü? Ne tür araba kullanmdığımı sormak gibi, o kadar teklifsizce. Neden hiç bir zaman birini kurtardım mı diye sormuyorlar?
- Yaptın mı? Birini kurtardın mı yani?
- He's talking about risking lives.
- We won't risk our lives.
- Who'll kidnap him anyway?
- We will kidnap him. We'll ask for a ransom of 5 lakhs, but you come and rescue him!
- Hayatımızı tehlikeye atmaktan bahsediyor.
- Hayatımızı tehlikeye atmayacağız.
- Onu kim kaçıracak peki?
- Onu bizx kaçıracağız. 5 lakh fideye isteyeceğiz ama sen gelip onu kurtaracaksın.
- The boys were in, when I came back here. They were living in their pajama to avoid doing laundry. They were eating gorp for supper.
- I won't even ask what gorp is.
- It's a mixture of wheat and oats.
- Geri döndüğümde çocuklar buradaydı. Çamaşır yıkamamak için pijamalarıyla oturuyorlardı. Yemek olarak da müsli yiyorlardı.
- Müslinin ne olduğunu sormayacağım bile.
- Buğday ve yulaf karışımı bir şey.
- If he's going to sleep over 3 night a week, he can pay half the rent.
- But if I ask him to pay half the rent, it's like asking him to move in with me.
- Eğer haftanın 3 günü kalacaksa, kiranın yarısını ödeyebilir.
- Ama eğer kiranın yarısını ödemesini istersem, bu birlikte yaşamak gibi birşey.
- They say de Rais had a habbit of choosing some of the best and brightest from his classes and eating them.
- Should I ask why?
- Poor fool thought that by eating their flesh he would gain their youth and therefore become immortal.
- Okay, so what does it mean?
- Don't rush to understand, Rusty. Just listen and feel.
- DeRais'in sınıflarından en iyi ve en parlakları seçip onları yeme alışkanlığı olduğunu söylediler.
- Neden diye sormalı mıyım?
- Zavallı sersem etlerini yiyerek onların gençliklerini kazandığını ve dolayısıyla da ölümsüz olacağını düşünüyormuş.
- - Tamam. yani bu ne anlama geliyor?
- Anlamak için acele etme, Rusty. Sadece dinle ve hisset.
- I would be very sorry ma'am.. if my humble request...
- You're the limit. I've never seen such insolence.
- I understand. Yes, I understand. Who am I...to ask such a thing from you?
- Çok özür dilerim hanımefendi... eğer benim bu mütevazi ricam...
- Sen limitini aştın. Böyle cüretkarlık görmedim.
- anlıyorum. Evet. Anlıyorum. Sizden böyle bir şey isteyecek kim oluyorum ki be?
- I've wanted to ask you this all night... Who's Franklin?
- Franklin ? Franklin is my husband.
- Really? Is that his loft, then?
- He owns it, yes.
- Do you live with him?
- No. He's in Turkey.
- Bütün gece sana bunu sormayı istedim... Franklin kim?
- Franklin? Franklin benim kocam.
- Gerçekten mi? Bu çatı dairesi de onun o zaman?
- Sahibi o, evet.
- Onunla mı yaşıyorsun?
- Hayır. O Türkiye'de yaşıyor.