- Do you think Wendy will love you?
- Yes, she gave me a number and said after l kill Dragon, l can contact her uncle. And he'll help get us back home.
- I hope it's true. lf you trust her, don't suspect her. lf she lies to you, you shouldn't linger.
- He doesn't treat me as a human being. He only likes to beat me. l can kill him
- Sence Wendy seni sevecek mi?
- Bana bir numara verdi ve Dragon'ı öldürdükten sonra amcasıyla kontağa geçebilecğimi söyledi. VeVe o da eve dönmemize yardım edecek.
- Umarım doğrudur. Eğer ona güveniyorsan, ondan şüphelenme. Eğer sana yalan söylerse, oyalanmamalısın.
- Bana insanmışım gibi davranmıyor. Beni dövmek hoşuna gidiyor sadece. Onu öldürebilirim.
- I'm glad you're not a cop.
- Did you do something wrong?
- Do I look like I did something wrong?
- I don't know.
- Do I look like a thief? Or a killer? If so, you shouldn't have left me with the kids.
- Polis olmadığına sevindim.
- Yanlış birşey mi yaptın?
- Yanlış birşy yapmış gibi mi görünüyorum?
- Bilmem.
- Hırsıza mı benziyorum? Ya da katile? Eğer öyleyse, beni çocuklarla bırakmamalıydın.
- I'm glad you're not a cop.
- Did you do something wrong?
- Do I look like I did something wrong?
- I don't know.
- Do I look like a thief? Or a murderer? If so, you shouldn't have left me with the kids.
- Polis olmadığına sevindim.
- Yanlış birşey mi yaptın?
- Yanlış birşy yapmış gibi mi görünüyorum?
- Bilmem.
- Hırsıza mı benziyorum? Ya da katile? Eğer öyleyse, beni çocuklarla bırakmamalıydın.
- I call them dogs and if they're lapping up their own vomit, the only way to stop them is with the lash .
- But dogs only obey their own nature. So why shouldn't we forgive them?
- Onlara köpek diyorum ve eğer kendi kusmuklarını yiyorlarsa, onları durdurmanın tek yolu kamçıdır.
- Ama köpekler sadece kendi doğalarına itaat ederler. Bu yüzden neden onları affetmiyoruz?
- He kills bears!
- You kill... That's evil!
- No, we shoot animals. We do not hunt the fox.
- You shouldn't be talking to us,cos we love animals. That's why we're here.
- O ayıları öldürüyor!
- Sen ayıları... Bu çok fena!
- Hayır, biz hayvanları vuruyoruz. tilkileri avlamıyoruz.
- Bizimle konuşmamalısın, çünkü biz hayvanları severiz. O yüzden buradayız.
- Why shouldn't she be conspicuous? She made an awful marriage, but should she hide her head? Should she slink around as if she disgraced herself?
- She's had a sad life.
- Neden ortalığa çıkmıyor? Kötü bir evlilik yaptı ama kafasını saklamak zorunda mı? Rezil olmuş gibi kendini gömmek zorunda mı?
- Üzücü bir hayat yaşadı.
- No, Sharon! I won't go into that hole with you. I'm over that shit.
- You're still scared of him.
- You know what? You shouldn't come here in your uniform. People will think we're in trouble.
- Nice seeing you too.
- Hayır, Sharon! Seninle o deliğe girmeyeceğim. Bu boku bitirdim.
- Hala ondan korkuyorsun.
- Biliyor musun? Buraya üniformanla gelmemelisin. İnsanlar başımızın dertte olduğunu düşünecek.
- Seni görmek de güzel.
- I shouldn't have come here, damn it! I should have let you rot in that Turkish jail. Where's the car?
- This way, I'll take you back to the hotel.
- No! I've got to find Zen.
- To do what?
- Buraya hiç gelmemeliydim, kahrtsin! Seni bu Türk hapis hanesinde çürümeye bırakmalıydım. Araba nerede?
- Bu taraftan. Sizi otele geri götüreyim.
- Hayır! Zen'i bulmalıyım.
- Ne için?
'It matters a good deal to ME,' said Alice hastily; 'but I'm not looking for eggs, as it happens; and if I was, I shouldn't want YOURS: I don't like them raw.'