- Three weeks ago, Sloane gave me a package that I had sent to him in the mail. It was addressed in my handwriting. Inside was a key and an address to an apartment in Rome.
- Üç hafta önce, Sloane ona postayla göndermiş olduğum bir paket verdi. Adresi el yazımla yazılmıştı. İçinde Romadaki bir dairenin adresi ve anahtarı vardı.
- This is what happened, Andrei. I've thought it over adn I've decided to tell you. You know how much I envied. Envy just gnawed at me. It was inside me like a poison. I couldn't stand it any longer.
- Olan biten bu, Andrei. Tekrar tekrar düşündüm ve sana söylemeye karar verdim. Nasıl da kıskandığımı biliyorsun. Kıskançlık bana acı verdi. Zehir gibi içimdeydi. Ona daha fazla dayanamadım.
- I usually say fuck the truth. But mostly the truth fucks you. I see something else about you. Deep inside you, there's a part of you...the most inner part... entirely free of disease. I can see that. Is that....
- That isn't true.
- Genelde gerçeği boşver derim. ama genellikle gerçek seni boşverir. Sende başka birşey daha görüyorum. Derinlerde, bir tarafın... en içten tarafın... tamamen hastalıktan uzak. Bunu görebiliyorum. Bu...?
- Bu doğru değil.
- You know this man?
- No, I don't. Why'd I kill a man I don't know?
- Because we found a handbag in your room. Inside that bag was this watch...
- Bu adamı tanıyor musunuz?
- Hayır. Tanımıyorum. Tanımadığım bir adamı niye öldüreyim?
- Çünkü odanızda bir çanta bulduk. Çantanın içinde bir saat var...
- My father lives in Finland in a town called Rovaniemi. He has a little house near the lake inside the polar circle. Next month the sun doesn't go down at night. That's the midnight-sun.
- Babam, Finlandiya'da Rovaniemi adında bir kasabada yaşıyor. Kutup yuvarlağının içinde yer alan bir gölün kenarında küçük bir evi var. Gelecek ay güneş geceleri batmayacak. Gece yarısı güneşi bu.