-They hope you'll provide the evidence against you.
- Ah, yes. It had to be something like that.
- Suppose it all goes wrong?
- You're wasting time Quite a thorough job.
-Kendin için gereken kanıtları bulacağını umuyorlar.
-Ah, evet. Böyle bir şeyler olması gerek.
-Diyelim ki hiçbirşey yolunda gitmedi?
-Vaktini harcıyorsun. Oldukça dikkat gerektiren bir iş bu.
-They say he'll retire soon and you'll replace him.
- lf l do, l'll give our venerable association a thorough shake-up.
-ln what way?
-By flushing out nostalgic and revanchist sentiments.
-Dediklerine göre yakında emekli olacakmış ve yerine sen geçecekmişsin.
-Eğer onun yerine geçersem, değerli cemiyetinizi şöyle baştan aşağıya bir silkeleyeceğim.
-Ne şekilde?
-Nostaljik ve intikam hırsının esiri olmuş düşünceleri hızla yok ederek.
- Can you feel that? That's my hand. Go on, hold it. We'll get you out of here. I need some help over here! It's okay. You're safe now, all right? You'll be okay. Just hang on. All right?
-Bunu hissediyormusun?
Bu benim elim. Devam et, tut onu. Seni oradan dışarı çıkaracağız. Burada biraz yardıma ihtiyacım var! Tamamdır.
Şimdi güvendesin, tamam mı?
İyi olacaksın. Sadece sıkı tutun. tamam mı?
- You joined the marching band to meet girls
- Yeah.
- Well, you faked it for three years. You can handle it for another couple of weeks. You'll be part of an international youth orchestra.
- Yürüyüş bandosuna kızlarla tanışmak için girmiştin.
- Evet.
- E üç yıl numara yaptın. Birkaç hafta daha idare edebilirsin. Uluslararası gençlik orkestrasının bir parçası olacaksın.
- I'm sorry, Cole. We're moving you tomorrow.
- But I like the presidential suite.
- You'll get a similar room, but the hotel's in Washington, D.C. You won't get a fair trial here, with a jury of James sympathizers.
- Üzgünüm, Cole. Yarın seni taşıyoruz.
- ama ben Başkanlık Suitini seviyorum.
- Benzer bir oda alacaksın yine ama otel Washington, D.C'de. Burada James sempatizanlarından oluşan bir jüriyle adil bir duruşman olmayacak.
- I need sleep.
- Come back in a month.
-Why do you think I'd come back?
- Why are you here?
- When you tell somebody you'll be somewhere... that person rearranges his life. Be aware of that.
- Uyumam lazım.
- Bir aya geri dön!
- Geri döneceğimi düşündüren ne?
- Neden buradasın?
- Birisine bir yerde olacağını söylediğinde... o kişi hayatını bir düzene koyar. Bunu farketmen gerek.
- All right I'll walk you to your car, if you'd like.
- Yeah. Sure. It's a bad neighborhood.
- Maybe I should walk you to your car.
- I don't have a car.
- You want a ride home?
- No, thank you. I'd like to walk. Are you okay to drive?
- I'm not drunk. You think I am? You'll know when I'm drunk. I'll be throwing up. And I never throw up, so...
- Tamam. İstersen, seninle arabana kadar yürüyeyim.
- Evet, elbette. Kötü bir mahalle.
- Belki de seninle arabana yürümeliyim.
- Arabam yok.
- Eve bırakmamı ister misin?
- Hayır, teşekkür ederim. Yürümek istiyorum. Sen kullanabilecek misin?
- Sarhoş değilim. Öyleyim mi sandın? Sarhoş olsam anlardın. Kusarım. Ve ben hiç kusmam... o yüzden...
- I am telling you two again, you'll have to kill me to stop me. I can't let Olympus survive. He treats us like laboratory rats!
- Hitomi, get out of the way!
- No.
- Siz ikinize tekrar söylüyorum, beni durdurmak için öldürmeniz gerek. Olympus'un yaşamasına izin veremem. Bize birer labaratuvar faresi gibi davranıyor.
- Hitomi, yoldan çekil!
- Hayır.