- I'll do the best I can. Just get them over here. Can you hear me? Listen to me. Look at me. Look in my eyes. Can you feel that? That's my hand.
- Yapabildiğimin en iyisini yapacağım. Onları getireceğim. Beni duyabiliyor musun? Dinle beni. Bana bak! Gözlerime bak! Bunu hissedebiliyor musun? Bu benim elim.
- I'll break every bone in your body. - It's all right It's nothing, nothing at all Just a little misunderstanding. - Let her go, will you? - A small difference of opinion. It's absolutely nothing.
- Vücudundaki bütün kemikleri kıracağım. - Hadi. Bir şey yok. Hiç birşey yok. Sadece bir yanlış anlama. - Bırak onu, tamam mı? - Sadece küçük bir fikir ayrılığı, başka birşey değil.
- All right I'll walk you to your car, if you'd like.
- Yeah. Sure. It's a bad neighborhood.
- Maybe I should walk you to your car.
- I don't have a car.
- You want a ride home?
- No, thank you. I'd like to walk. Are you okay to drive?
- I'm not drunk. You think I am? You'll know when I'm drunk. I'll be throwing up. And I never throw up, so...
- Tamam. İstersen, seninle arabana kadar yürüyeyim.
- Evet, elbette. Kötü bir mahalle.
- Belki de seninle arabana yürümeliyim.
- Arabam yok.
- Eve bırakmamı ister misin?
- Hayır, teşekkür ederim. Yürümek istiyorum. Sen kullanabilecek misin?
- Sarhoş değilim. Öyleyim mi sandın? Sarhoş olsam anlardın. Kusarım. Ve ben hiç kusmam... o yüzden...
- Is that Chinese your boyfriend?
- I'll tell you tomorrow. Tomorrow 1 PM, at the hotel cafe. Reserved under the name Yong. I must go! See you tomorrow!
- Şu Çinli senin erkek arkadaşın mı?
- Yarın söylerim. Yarın saat 1'de otelin kafesinde. Rezervasyon Young ismine. Gitmeliyim. Yarın görüşürüz.
- We have quite a meal here for you: bacon and eggs,.. ..porridge, orange juice and toast and jam
- Good stuff there.
- You eat it up, and I'll be back for the dishes when you finish.
- Senin için harika bir yemek hazırladık: domuz salamı, yumurta... yulaf ezmesi, portakal suyu ve reçelli tost ekmeği.
- Harika bunlar.
- Sen yemene bak, bitirdiğinde bulaşıklar için gelirim.
- We have quite a meal here for you: bacon and eggs,.. ..porridge, orange juice and toast and jam
- Good stuff there.
- You eat it up, and I'll be back for the dishes when you finish.
- Senin için harika bir yemek hazırladık: domuz salamı, yumurta... yulaf ezmesi, portakal suyu ve reçelli tost ekmeği.
- Harika bunlar.
- Sen yemene bak, bitirdiğinde bulaşıklar için gelirim.
- I have some pie for you today?
- Okay, yeah. That sounds great
- I'll cut you an extra-large slice. Preferred customer.
- Thank you. That's really sweet of you.
- Senin için bugün turtam var.
- Oh, evet. Kulağa hoş geliyor.
- Senin için ekstra büyük bir dilim keseceğim. Tercih edilen müşteri.
- Teşekkür ederim. Gerçekten çok tatlısın.
- I missed you so much. I'm never going to leave you again.
- Let me love you this time.
- If you like. You lead and I'll follow. Wait and see how good I am.
- Seni o kadar çok özledim ki. Seni bir daha asla bırakmayacağım.
- Bırak bu sefer seni seveyim.
- Eğer istiyorsan. Sen yol göster, ben takip edeyim. Ne kadar iyi olduğumu göreceksin.
- I still love you, that's why I'll have it. I'll raise it to b a good, honest child. I give up. I've never met a woman like you before. You understand? You do, don't you?
- Seni hala seviyorum, bu yüzden de onu alacağım. Onu iyi, dürüst bir çocuk olarak yetiştireceğim. Senin gibi bir kadınla daha önce hiç tanışmadım. Anlıyor musun? Anlıyorsun, değil mi?