- I never thought I'd be glad for bad luck, but I am. I never thought I'd be glad o a hail storm at harvest time, but I am. I'm glad of the rain, the storm and the hail.
- Hiçbir zaman şanssızlıktan memnun olacağımı düşünmezdim ama oldum. Hiçbir zaman dolu fırtınasından memnun olacağımı düşünmezdim ama oldum. Yağmurdan, doludan ve fırtınadan memnunum.
- I'd like to introduce one or two members of the band. Marcus Brewer on vocals and tambourine...
- You were terrific.
- You think so?
- Yeah. As a matter of fact, I think we should celebrate.
- Okay. How about McDonald's?
- McDonald's?
- Yeah.
- Grubun bir-iki üyesini tanıştırmak istiyorum. Vokallerde ve tamborimde Marcus Brewer...
- Muhteşemdin.
- Öyle mi dersin?
- Evet. İşin aslı, bence, kutlamalıyız.
- Tamam. Mc Donalds nasıl?
- Mc Donalds mı?
- Evet.
- I'd like to introduce one or two members of the band. Marcus Brewer on vocals and tambourine...
- You were terrific.
- You think so?
- Yeah. As a matter of fact, I think we should celebrate.
- Okay. How about McDonald's?
- McDonald's?
- Yeah.
- Grubun bir-iki üyesini tanıştırmak istiyorum. Vokallerde ve tamborimde Marcus Brewer...
- Muhteşemdin.
- Öyle mi dersin?
- Evet. İşin aslı, bence, kutlamalıyız.
- Tamam. Mc Donalds nasıl?
- Mc Donalds mı?
- Evet.
-Anything you can wear I can wear better. In what you wear I'd look better than you
- In my coat?
- In your vest
-In my shoes?
- In your hat
- No, you can't
- Yes, I can
- Giydiğin her şey bende daha iyi durur. Herne giyersen, ben senden daha iyi görünürüm onunla.
-Paltomla?
-Atletinle.
-Ayakkabılarımla?
-Şapkanla.
- Hayır, daha iyi görünmezsin.
- Evet, görünürüm.
- About the other day...
- You don't have to explain.
- I probably do.
- But... I'm fine. Come on. I thought we were having coffee.
- You can trust me, you know.
- I know that.
- I'd never hurt you.
- Remember when you said some people were meant to meet each other? Maybe we were meant to meet that night. The night I held your hand.
- Geçen gün için...
- Açıklamak zorunda değilsin.
- Belki de zorundayım.
- Ama... Ben iyiyim. Hadi. Kahve içtiğimizi sanıyordum.
- Bana güvenebilirsin, biliyorsun.
- Bunu biliyorum.
- Seni asla incitmem.
- Bazı insanların tanışması gerektiğini söylediğini hatırlıyor musun? Belki de bizim de o gece tanışmamız gerekiyordu. Elini tuttuğum gece.
- Yeah. Yeah. Okay, that sounds great. If we finish our work, I'd love to go to a jazz club. Terrific!
- He hung up on you again, didn't he?
- Yes. Yes, he did.
- He's a jerk.
- Evet. evet. Tamam, harika fikir. Eğer işimiz biterse, caz klübe gitmeyi çok isterim. Müthiş!
- Yine yüzüne kapattı, değil mi?
- Evet. Evet kapattı.
- Aptalın teki.
- I love kids. Yeah. I like messing about with them. Doing kid things. I'd have been disappointed if you didn't have a child.
- Why do you say that?
- God knows. Mainly because I thought this was our child.
- Çocukları severim. evet. Onlarla vakit geçirmeyi seviyorum. Çocukça şeyler yapmayı. Eğer çocuğun olmasaydı, hayal kırıklığına uğrardım.
- Neden böyle söylüyorsun?
- Tanrı bilir. Aslında onun bizim çocuğumuz olduğunu düşündüğüm için.
- Maybe I should walk you to your car .
- I don't have a car.
- You want a ride home?
- No, thank you. I'd like to walk.
- Are you okay to drive?
- I'm not drunk.
- Belki de seninle arabana kadar yürümeliyim.
- Benim arabam yok.
- Eve bırakmamı ister misin?
- Kullanacak kadar iyi misin?
- Sarhoş değilim.
- Maybe His Honor will overlook that Then I'd like the jury to see that youthink our insanity plea has some merit. There really won't be any need for our doctor to examine you.
- Belki de sayın hakim bunu dikkate almayacak. Sonra da jürinin delilik müdafamızı geçerli bulmasını istiyorum. Doktorun seni muayene etmesine gerçekten gerek kalmayacak.