- Kids these days are very scary. Is your boy all right Yuichi?
- He's a good kid.
- Has he asked to dye his hair yet?
- He hasn't said anything.
- But I'd dye it for him if he wanted.
- Zamane çocukları çok korkunç. Oğlun iyi mi Yuichi?
- O iyi bir çocuk.
- Saçını boyatmak istemedi mi daha?
- Birşey demedi.
- Eğer istiyorsa, saçını ben boyayabilirim.
- I need sleep.
- Come back in a month.
-Why do you think I'd come back?
- Why are you here?
- When you tell somebody you'll be somewhere... that person rearranges his life. Be aware of that.
- Uyumam lazım.
- Bir aya geri dön!
- Geri döneceğimi düşündüren ne?
- Neden buradasın?
- Birisine bir yerde olacağını söylediğinde... o kişi hayatını bir düzene koyar. Bunu farketmen gerek.
- All right I'll walk you to your car, if you'd like.
- Yeah. Sure. It's a bad neighborhood.
- Maybe I should walk you to your car.
- I don't have a car.
- You want a ride home?
- No, thank you. I'd like to walk. Are you okay to drive?
- I'm not drunk. You think I am? You'll know when I'm drunk. I'll be throwing up. And I never throw up, so...
- Tamam. İstersen, seninle arabana kadar yürüyeyim.
- Evet, elbette. Kötü bir mahalle.
- Belki de seninle arabana yürümeliyim.
- Arabam yok.
- Eve bırakmamı ister misin?
- Hayır, teşekkür ederim. Yürümek istiyorum. Sen kullanabilecek misin?
- Sarhoş değilim. Öyleyim mi sandın? Sarhoş olsam anlardın. Kusarım. Ve ben hiç kusmam... o yüzden...
- See those men? I'd rather they not see me. If you could just help me get to the escalator.
- Okay.
- Usually, you only see things like this in the movies.
- Şu adamları görüyor musun? Onların beni görmemesini tercih ederim. Mümkünse, bana yalnızca yürüyen merdivene varmam için yardım et.
- Olur.
- Genellikle bunun gibi şeyleri sadece filmlerde görürsün.
- Did you read the part where I said I'd always love you?
- It's a bit hard for you to love me when you're dead, isn't it?
- I'm sorry. I can understand why you're angry,
- Seni her zaman seveceğimi söylediğim kısmı okudun mu?
- Öldüğünde beni sevmen biraz zor, öyle değil mi?
- Üzgünüm. Kızgın olmanı anlıyorum.
- Suppose she broke down.
- I'd walk back and do a thing or two to that engine.. spit on her, kick her,and she'd go right to work.
- Oh, she knows who's boss.
- I suppose you're right.
- Sanırım, bozuldu.
- Geri gidip motora bir-iki şey yaparım.. tükürürüm, tekmelerim ve çalışmaya başlar.
- Oh, patronun kim olduğunu biliyor.
- Sanırım, haklısın.
- You didn't think about it, not once, the possibility that Rambald could be right about me.
- No, I didn't.
- Why not?
- I believe in you.
- Did you think, I'd jus throw anyone in my trunk?
- I just checked with transportation. You're gonna take the car to Dozer Field. There's a jet waiting to take you to Italy.
- Rambald'ın benim hakkımda haklı olabileceği ihtimalini bir kere bile düşünmedin,
- Hayır, düşünmedim.
- Neden?
- Sana inanıyorum.
- Herhangi birisini arabamın bagajına atabileceğimi düşündün mü?
- Ulaşım yollarını kontrol ettim. Dozer Field'a arabayı götüreceksin. Orada bir jet seni İtalya'ya götürmek için bekleyecek.
- I was born purple ...so purple they thought I was dead. True or false. They ignored me for two hours while trying to save my mother. Then they decided to wash me, so I'd look decent for the funeral.
- Mor doğmuşum... o kadar mor ki beni ölü zannetmişler. Doğru ya da yanlış. Annemi kurtarmaya çalıştıkları iki saat boyunca ilgilenmemişler benle. Sonra cenazede düzgün gözükeyim diye beni yıkamaya karar vermişler.
- I don't know who you are or who it was that sent you. I'd just wish you'd make haste. There's no time to lose. Because the cathedral must be built. -
- Kim olduğunu ya da seni kimin gönderdiğini bilmiyorum. Sadece acele etmeni dilerim. Kaybedecek zaman yok. Çünkü katedral inşa edilmeli.
- I thought we were having coffee. You can trust me, you know.
- I know that.
- I'd never hurt you. Remember when you said some people were meant to meet each other? Maybe we were meant to meet that way.
- Kahve içeceğimizi sanıyordum. Bana güvenebilirsin, biliyorsun.
- Bunu biliyorum.
- Asla seni incitmem. Bazı insanların tanışmasının kaderleri olduğunu söylediğini hatırlıyor musun? Belki de bizim bu şekilde tanışmamız gerekiyordu.
- What do you mean, interested? What's so interesting about her?
- Okay, Marcus, here. Here's my last scrap of dignity. Enjoy it. I want to go out with her.Okay? I'd like her to be my girlfriend.
- İlgili demekle ne kastediyorsun? Onunla ilgili bu kadar ilginç olan ne?
- Tamam, Marcus, işte. İşte saygınlığımın son kırıntısı. Tadını çıkar. Ben onunla dışarı çıkmak istiyorum. Tamam mı? Kız arkadaşım olmasını istiyorum.