-They hope you'll provide the evidence against you.
- Ah, yes. It had to be something like that.
- Suppose it all goes wrong?
- You're wasting time Quite a thorough job.
-Kendin için gereken kanıtları bulacağını umuyorlar.
-Ah, evet. Böyle bir şeyler olması gerek.
-Diyelim ki hiçbirşey yolunda gitmedi?
-Vaktini harcıyorsun. Oldukça dikkat gerektiren bir iş bu.
-While she's been unconscious,did she say anything? Mutter anything at all?
-Yes, come to think of it, she did.For a while there,she kept muttering something about.
-Bilinci kapalıyken herhangi bir şey söyledi mi? Hiç herhangi bir şey mırıldandı mı?
- Evet düşünecek olursak dedi. Orada bir süre mırıldanmayı sürdürdü.
- I ended up falling in love. It was very exciting for me. I thought he was very handsome. A friend of mine warned me against marrying him. She felt there was something about him.
- Ve sonuçta aşık oldum. Çok heyecan vericiydi. Çok yakışıklı olduğunu düşünüyordum. Bir arkadaşım onunla evlenmem konusunda beni uyardı. Onda yanlış birşeyler olduğunu hissetmişti.
- I hope, you like the stew.
- Oh ya. Hey there he is. How are you ?
- Good, good, can I take your jacket ?
- Sure. Here we go. Something burning ?
- Oh! No, no, no. I've just burnt a couple of matches out there.
- Umarım, güveçi seversin.
- a evet. ah işte orada. Nasılsın?
- İyiyim, iyiyim, ceketini alabilir miyim?
- Elbette. Al bakalım. Birşey mi yanıyor?
- Oh! Hayır, hayır hayır. Birkaç kibrit yaktım da oralarda.
- She's only keen on me. One amazing thing about Rachel.. ...was that I wanted to kiss her every time she said something interesting. Which was all the time. It was sexy. It was weird.
- Sadece benden hoşlanıyor. Rachel ile ilgili harika bir şey de... ilginç birşey söylediği her seferinde onu öpmek istememdi. Her seferinde olan buydu. Seksi birşeydi. Garipti.
- It's already one and a half. You still haven't eaten
- Oh, is it this late?
- Have something first. lf l didn't come back from Los Angeles, you'll be starved till the morning.
- Saat bir buçuk oldu. Hala yemek yememişsin.
- Oh, o kadar geç oldu mu?
- Önce birşeyler ye. Eğer Los Angeles'tan dönmmiş olsaydım, sabaha dek açlıktan ölecektin.
- I'm glad you're not a cop.
- Did you do something wrong?
- Do I look like I did something wrong?
- I don't know.
- Do I look like a thief? Or a killer? If so, you shouldn't have left me with the kids.
- Polis olmadığına sevindim.
- Yanlış birşey mi yaptın?
- Yanlış birşy yapmış gibi mi görünüyorum?
- Bilmem.
- Hırsıza mı benziyorum? Ya da katile? Eğer öyleyse, beni çocuklarla bırakmamalıydın.