go
Logo
twitter twitter
çevrimiçi: 1022 kişi  02 May 2024 
 Boşluk doldurma (kelimeler)
 Boşluk doldurma (fiiller)
 Kelime tamamlama
 Fiil tamamlama
 Kelime Eşleştirme
 Fiil Eşleştirme
 Kelime Telaffuzları
 Fiil Telaffuzları
 Fiil çekim testleri

ever

zf. daima, hiç
  • - Shut up, Connie...
    - Don't you ever tell her to shut up.
    - Kapa çeneni, Connie...
    - Bir daha onunla böyle konuşma.
  • - That's the fiirst question people ask. Have I ever killed anyone? So casually, like asking me what kind of car I drive. Why don't they ever ask if I ever saved anyone?
    - Have you? Saved anyone, I mean.
    - İnsanların ilk sorduğu soru bu. Kimseyi öldürdüm mü? Ne tür araba kullanmdığımı sormak gibi, o kadar teklifsizce. Neden hiç bir zaman birini kurtardım mı diye sormuyorlar?
    - Yaptın mı? Birini kurtardın mı yani?
  • - Don't you ever get impatient?
    - If you're impatient,you have no business growing trees.
    - Hiç sabırsızlandığın olmuyor mu?
    - Eğer sabırsız olacaksan, fidan yetiştirme işi yapamazsın.
  • - You ever work with him?
    - Not yet.
    - Hiç çalıştın mı onunla?
    - Henüz değil.
  • Did I ever complain about that? Constantly.
    - Hiç bu konuda şikâyet ettim mi?
    - Sürekli.
  • - She remained in his memory simply as the most plaintive.. ...and poignant.
    - She's very deft.
    - That's the only kind of target she'll ever hit. No one could ever be jealous of May's triumphs.
    - Hafızasında en ağlamaklı ... ve sızlanan olarak kaldı.
    - Çok meharetlidir.
    - Gerçekleştirebileceği tek hedef de bu. Mary'nin zaferlerini kimse kıskanamaz.
  • - See there, I knew it. Can I tell you something?
    - I am listening.
    - I've only know you for... an hour or so, ...and yet, I feel like you understand me, ... better than my wife Helen ever did.
    - Gördün mü, biliyordum. Sana birşey söyleyebilir miyim?
    - Dinliyorum.
    - Seni sadece... yarım saat falandır tanıyorum ama yine de beni... karım Helen'ın hiç anlamadığı kadar anladığını hissediyorum.
  • - You ever notice how they never come down here. This is where the work is, right? Same reason we get a half share to their one. Our time is their time.
    - Buraya nasılda hiç gelmediklerini fark edemiyorsun. Burası işin olduğu yer, tamam mı? Onların bir payına karşılık bizim yarım almamızla aynı nedenden. Bizim zamanımız onların zamanı.
  • - Did you ever talk to him about it?
    - Oh, I tried.
    - Bunun hakkında onunla konuştunuz mu?
    - Denedim.
  • - Am I supposed to understand that?
    - No, you're not. Do you ever wonder what "scratch" means?
    - Bunu anlamam gerekiyor mu?
    - Hayır gerekmiyor. Hiç “scratch” kelimesinin ne anlama geldiğini merak ediyor musun?
  • - He was handsomer than anybody I'd ever met. He looked just like James Dean.
    - Bugüne dek tanıştığım herkesten daha yakışıklıydı. James Dean'e benziyordu.
  • - I was sorry that you have only ever been to Hungary. I wanted to buy you a holiday in Hurghada.
    - Where?
    - The Red Sea, Luxor, Karnak... in Egypt.
    - Bugüne dek sadece Macaristan'a gitmiş olduğun için üzülmüştüm. Sana Urgada'da bir ttil almak istedim.
    - Nerede?
    - Kızıl Deniz, Luxor, Karnak... Mısır'da.
  • - I've been authorized to tell you that this offer expires in 60 seconds.
    - Is this a joke?
    - 55 seconds.
    - You tell your employer, if he ever wastes my time like this again,our next meeting will not be happening.
    - Bu teklif süresinin 60 saniye içinde dolacağını size söylemek için görevlendirildim.
    - Bu bir şaka mı?
    - 55 saniye.
    - İşverenine söyle, eğer vaktimi bir daha bu şekilde harcarsa, gelecek toplantımız gerçekleşmeyecek.
  • - Have you ever seen this man before?
    -No, sir .
    - Met the general or myself?
    - Bu adamı daha önce gördün mü?
    - Hayır, efendim.
    - Genel ya da benimle tanıştın mı?
  • - ?'m married.
    - Jesus. You ever hear yourself?
    - Ben evliyim.
    - Tanrım. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
  • - You ever hear of a bank? - Come on, let's go.
    - Banka diye birşey duydun mu? - Bırak gidelim.

  • - Just give me one more chance.
    - I don't want you ever to bother me again.
    - Bana bir şans daha ver.
    - Beni birdaha rahatsız etmeni istemiyorum.
  • - You keep a gun under the front seat of your car.. ever since you were robbed in that very, very bad part of town. But the idea of actually using it is a bit...
    - What?
    - Repulsive. So therefore you keep the bullets safely...in the glove box. I'm not here to hurt you. Promise.
    - Arabanın ön koltuğunun altında bir silah tutuyorsun... Şehrin o çok çok kötü bölümünde soyulduğundan beri. Ama onu gerçekten kullanma fikri birazcık...
    - Ne?
    - Tiksindirici. Dolayısıyla kurşunları eldiven çantasında emniyette tutuyorsun.Buraya sana zarar vermeye gelmedim. Söz.
  • - You keep a gun under the frontseat of your car.. ever since you were robbed in that very, very bad part of town. But the idea of actually using it is a bit...
    - What?
    - Repulsive. So therefore you keep the bullets safely...in the glove box. I'm not here to hurt you. Promise.
    - Arabanın ön koltuğunun altında bir silah tutuyorsun... Şehrin o çok çok kötü bölümünde soyulduğundan beri. Ama onu gerçekten kullanma fikri birazcık...
    - Ne?
    - Tiksindirici. Dolayısıyla kurşunları eldiven çantasında emniyette tutuyorsun.Buraya sana zarar vermeye gelmedim. Söz.
  • - But all these papers... Jim, you really need somebody to organize all this stuff. Your handwriting is just like a little kid. Look at this! l wonder if William Blake was ever this disorganized.
    - ama bütün bu kağıtlar... Jim, tüm bunları organize etmesi için birine ihtiyacın var. Elyazın küçük bir çocuğunki gibi. Şuna bir bak! William Blake bu kadar düzensiz miydi merak ediyorum.

3,469 c?mle
Cümle Sözlük, bir Onur-Hoca projesidir. cumlesozluk.com © 2009 - 2024