- The victim was paralyzed.. couldn't fight back. Kevin Marcus puts the rope around his neck, makes a slip knot. And ties off the other end on the truss even though there is no way he could have reached it.
- Kurban paralize olmuş... karşılık verememiş. Kevin Marcus ipi boynuna geçirmiş, iki düğüm atmış. Ve yetişmesi hiç bir şekilde mümkün olmadığı halde diğer ucunu kirişe bağlamış.
- Her girlfriend had broken up with him as she also got into debts. He decided to go to Macau for a last bet, only to fall even deeper into debt. So he killed himself. It had nothing to do with the police.
- Kız arkadaşı borca battığı sırada ondan da ayrılmıştı. son bir bahis için Macau'ya gitmeye karar verdi, sadece daha derine düşmek için. Böylece, kendini öldürdü. Polisle hiç bir ilgisi yoktu.
- I wish it hadn't been at a ball.
- But even here, we're alone.
- The worst of it is that I want to kiss you and I can't. Did you tell Ellen as I asked you to?
- I didn't have a chance. After all she's my cousin.
- Keşke baloda olmasaydı bu.
- Ama burada bile yalnızız.
- En kötüsü de seni öpmek isteyip yapamamam. Bunu yapmanı istediğimi Ellen'a söyledin mi?
- Böyle bir şansım olmadı. Sonuçta benim kuzenim o.
- It looks like an accident.
- It had nothing to do with us. Someone stalked those two reporters opened fire and hit my car,... even attempting to burn them to death.
- Kaza gibi görünüyor.
- Bizimle hiç ilgisi yok. Birisi şu iki muhabii takip etti, atş yaktı ve benim arabama çarptı... onları yakarak öldürmeye bile kalktılar.
- Shit, they don't even have toilet paper .
- Kill her!
- Don't kill me, please.. l swear l won't leak a word.
- Dragon Screw you! Give me the gun!
- No...Can't leave a living mouth...
- Kahretsin, tuvalet kağıtları bile yok.
- Öldür onu!
- Beni öldürme, lütfen... Yemin ederim, bir kelime bile sızdırmam.
- Dragon kahrol! Ver şu silahı!
- Hayır... yaşayan bir ağız bırakamam ...
- The boys were in, when I came back here. They were living in their pajama to avoid doing laundry. They were eating gorp for supper.
- I won't even ask what gorp is.
- It's a mixture of wheat and oats.
- Geri döndüğümde çocuklar buradaydı. Çamaşır yıkamamak için pijamalarıyla oturuyorlardı. Yemek olarak da müsli yiyorlardı.
- Müslinin ne olduğunu sormayacağım bile.
- Buğday ve yulaf karışımı bir şey.
- I thoughtyou were going to be late.
- Well, I'm guest of honour, I can't be late.
- I had no idea you were even here. I ran into Eve and she told me you were dressing.
- Geç kalacağını sanmıştım.
- Eh, ben onur konuğuyum, geç kalamam.
- Burada olduğunu dahi farketmedim. Eve'e rastladım. Senin giyindiğini söyledi.
- He promises.. that the Federal Police will become a research and data center under your leadership.
- Thank you. Let's go.
- Don't you want some sparkling wine? Not even a donut?
- Federal Polisin senin liderliğinde bir araştırma ve veri merkezine dönüşeceğine söz veriyor.
- Teşekkürler. Gidelim.
- Biraz köpüklü şarap istemez misiniz? Çörek bile mi?
- I don't like seeing this stuff.
- Me neither. He may even be a murderer.
- Crazy! I almost slept in a hotel with a murderer! Are you OK? You're so pale.
- It's just the neon lights.
- It's a real shock. I'm freaking out here.
- Bu şeyleri görmek hoşuma gitmiyor.
- Benim de. Bir katil bile olabilir.
- Çılgınlık! Otelde bir katille birlikte kalıyordum yani neredeyse. İyi misin? Çok solgunsun.
- Neon ışıklarındandır.
- Gerçk bir şok. Çıldıracağım birazdan.
- You know what? You and Frank, Cole, even Bob... you get girls because you're handsome and famous. They look at me like I'm your baby brother.
- Biliyor musun? Sen ve Frank, Cole, hatta Bob... Siz kızları tavlıyorsunuz çünkü yakışıklı ve ünlüsünüz. Beni ise senin küçük kardeşin olarak görüyorlar.