go
Logo
twitter twitter
çevrimiçi: 622 kişi  28 Mar 2024 
 Boşluk doldurma (kelimeler)
 Boşluk doldurma (fiiller)
 Kelime tamamlama
 Fiil tamamlama
 Kelime Eşleştirme
 Fiil Eşleştirme
 Kelime Telaffuzları
 Fiil Telaffuzları
 Fiil çekim testleri

meant

meant, meant, meaning, means
[mean] f. niyet etmek, kastetmek, demek istemek, demek olmak, anlamına gelmek, demeye gelmek, ifade etmek, tasarlamak
  • Well, that's how I meant it.
    Şey, ben de tam bunu
    kast etmiştim.
  • Well actually, I meant a two-way radio.
    Şey aslında, alıcı-verici radyoyu kastetmiştim.

  • I know what that meant to you.
    Senin için ne demek olduğunun
    farkındayım.
  • I meant it as a symbol of our alliance. It is magnificent.
    Onu birliğimizin sembolü olarak kabul ediyorum. Harika bir şey.
  • New York meant freedom to me. Everyone seemed so kind.. ...and glad to see me.
    New York benim için özgürlük demekti.Herkes o kadar kibardı ki,ve beni gördüğüne memnun oldu.
  • New York meant freedom to me. Everyone seemed so kind and glad to see me.
    New York benim için özgürlük demekti. Herkes o kadar nazik ve beni gördüğüne sevinmiş geldi ki bana.
  • I meant no disrespect
    to you or your daughter.
    Ne size ne de kızınıza
    saygısızlık etmek istemedim.
  • The fact was there was only one thing that meant something to me : Marcus.
    İşin aslı-gerçeği bana bir şey ifade eden tek bir şey vardı: Marcus.
  • N-no, no, no. I meant so that we could be even... closer.
    Hayır, hayır ... Hep beraber olalım, demek istemiştim.

  • Fiona was the only thing that meant something to him And she was about to fall off the edge
    Fiona, onun için önemli olan tek şeydi ve onun da hayatı kararmak üzereydi.
  • Maybe we were meant to meet that night. The night I held your hand.
    Belki o gece karşılaşmamız kaderdi. Elini tuttuğum gece.
  • Some things are meant to be said an some are meant to be written down. When it's too difficult to say it,you write it down.
    Bazı şeyler söylenmek için ve bazıları yazılmak için vardır. Söylenmesi çok zor gelirse, yazarsın.
  • Whenever my dad said that,it meant no.
    Babam bunu dediği her zaman bu hayır demekti.
  • Wellwe're meant to be
    mother and son. That's given.
    Anne ve oğul olmak için
    yaratıldık. Bu bahşedilmiş.
  • From the age of six I wanted to be an artist. At that point I meant a painter, but it turned out what I really meant was I was someone who was very interested in watching the world and making copies of it.
    Reynolds Price
    Altı yaşımdan beri sanatçı olmak istiyorum. Bu noktada ressamı kastediyordum, ama gerçekte dünyayı izleyip kopyalarını yapmakla çok ilgili biri olduğumu kastettiğim sonucuna vardım.
  • - Don't be nervous! You can't possibly make as many mistakes as me. Sit over here. Shall I fetch a heater for you?
    - He meant an electric heater. We have a special type which is quiet.
    - Sinirlenme! Muhtemelen benim yaptığım kadar hata yapamazsın. Otur buraya! Isıtıcı getireyim mi sana?
    - Elektrikli ısıtıcı demek istedi. Çok sessiz özel bir modelimiz var.
  • -You just wanted to defend yourself.
    -No, sir.l meant to kill him.
    - Sen sadece kendini savunmak istedin.
    - Hayır efendim. Ben onu öldürmek niyetliydim.
  • - I thought we were having coffee. You can trust me, you know.
    - I know that.
    - I'd never hurt you. Remember when you said some people were meant to meet each other? Maybe we were meant to meet that way.
    - Kahve içeceğimizi sanıyordum. Bana güvenebilirsin, biliyorsun.
    - Bunu biliyorum.
    - Asla seni incitmem. Bazı insanların tanışmasının kaderleri olduğunu söylediğini hatırlıyor musun? Belki de bizim bu şekilde tanışmamız gerekiyordu.
  • - There's no way he meant to kill.
    - Of course he meant to kill Marvin. Kramer wa a creature of habit. He was in that office every morning before 8:00.
    - Hiçbir şekilde isteyerek öldürmemiştir.
    - Elbette isteyerek öldürdü Marvin. Kramer, alışkanlıklarından vazgeçmeyen biriydi. Her sabah 8.00'den önce ofiste olurdu.
  • - About the other day...
    - You don't have to explain.
    - I probably do.
    - But... I'm fine. Come on. I thought we were having coffee.
    - You can trust me, you know.
    - I know that.
    - I'd never hurt you.
    - Remember when you said some people were meant to meet each other? Maybe we were meant to meet that night. The night I held your hand.
    - Geçen gün için...
    - Açıklamak zorunda değilsin.
    - Belki de zorundayım.
    - Ama... Ben iyiyim. Hadi. Kahve içtiğimizi sanıyordum.
    - Bana güvenebilirsin, biliyorsun.
    - Bunu biliyorum.
    - Seni asla incitmem.
    - Bazı insanların tanışması gerektiğini söylediğini hatırlıyor musun? Belki de bizim de o gece tanışmamız gerekiyordu. Elini tuttuğum gece.

375 c?mle
Cümle Sözlük, bir Onur-Hoca projesidir. cumlesozluk.com © 2009 - 2024