Toefl-ielts-toeic kelimeleri

• extensible: uzatilabilir
• extension: i. uzatma, genişletme, artırma
• extensive: s. uzatılmış, geniş, yaygın, geniş ölçüde yapılan, engin
• extensor: i. uzatıcı kas, ekstensor
• extenuate: f. hafifletmek, mazur göstermek, hafife almak, ciddiye almamak
• exterior: i. dışarı, dış taraf, dış ilişkiler, dış çekim s. dış, dış kaynaklı, harici, dış ülkelerle olan
• external: s. dış, harici, dışarıdan gelen, yabancı ülkelerle olan
• extinct: s. sönmüş, sönük, tükenmiş, yok olmuş, soyu tükenmiş, nesli tükenmiş, varisi olmayan
• extinguish: f. söndürmek, yok etmek
• extol: f. övmek, methetmek
• extort: f. zorla yaptırmak, zorla almak, koparmak, gaspetmek, tehditle almak
• extortion: i. zorbalık, gasp, zorla alma, haraç, fahiş fiyat
• extradite: f. iade etmek (suçlu), suçluyu ülkesine iade etmek
• extradition: i. suçlunun ülkesine iadesi
• extrajudicial: s. mahkemede yapılmayan, dava dışı olan
• extraneous: s. dışarıdan gelen, ikincil, konu dışı olan, konu ile ilgisi olmayan
• extraordinary: s. olağanüstü, sıradışı
• extravagance: i. boşa harcama, savurganlık, israf, aşırılık, taşkınlık, saçmalık, delilik
• extravagant: s. aşırı, ölçüsüz, savurgan, müsrif, fahiş
• extremist: i. aşırı uç görüşteki kimse, aşırılık yapan kimse, ölçüyü aşan kimse
• extremity: i. uç, son, sınır, had, son derece, aşırı derece
• extricate: f. serbest bırakmak, salıvermek, çıkarmak, kurtarmak, zor durumdan çıkarmak, açığa çıkarmak [kim.], ayrıştırmak
• extrude: f. çıkarmak, ihraç etmek, sıkıp çıkarmak, sıkmak, preslemek, geçirmek, çıkmak, pırtlamak
• exuberance: i. bolluk, coşkunluk, coşku, taşkınlık, laf kalabalığı
• exuberant: s. bol, çok, coşkun, canlı, hayat dolu, taşkın, verimli, bereketli
• fabricate: f. üretmek, uydurmak, atmak, yalan söylemek, sahtesini yapmak
• fabulous: s. müthiş, hayal ürünü
• facet: f. elmas yontmak i. faseta, elmasın yontulmuş yüzü, yön, taraf, görünüş
• facetious: s. yerli yersiz espri yapan, şakacı, esprili, alaycı
• facial: i. cilt bakımı, yüz bakımı s. yüze ait, yüz
• facile: s. kolay, basit, becerikli, usta, uysal, saf, rahat, akıcı
• facilitate: f. kolaylaştırmak, rahatlatmak, hafifletmek, olanak tanımak
• facility: i. kolaylık, rahatlık, olanak, imkân, tesis, vasıta, fırsat, araç, yetenek, ustalık
• facsimile: f. kopyalamak, aynısını basmak i. kopya, aynı, aynı basım, kopyalama
• faction: i. ayrılık, gruplaşma, nifak, hizip snk. etme, edilme, yapılma, leştirme
• factious: s. bölücü, ara bozucu, ayrımcı, fesatçı, hizipçi, kışkırtıcı
• fallacious: s. yanıltıcı, aldatıcı, safsatalı, boş, safsata, temelsiz
• fallacy: i. yanlış inanış, safsata, mantıksızlık, yanlış
• fallible: s. yanılabilir, hatalı olabilir
• fallow: i. nadas, nadasa bırakılan arazi s. ekilmemiş, nadasa bırakılmış, devetüyü rengi
• famish: f. açlıktan ölmek, sıkıntıda olmak, yokluk çekmek, aç bırakmak, açlıktan öldürmek
• fanatic: i. fanatik s. aşırı düşkün
• fancier: i. meraklı, meraklısı, seven kimse
• fanciless:
• fastidious: s. titiz, zor beğenen, müşkülpesent
• fathom: f. derinliğini ölçmek, derinine inmek, içyüzünü araştırmak, anlamak, kavramak i. kulaç (1.83 m.), anlama, kavrama
• fatuous: s. aptal, akılsız, saçma
• faulty: s. kusurlu, hatalı, bozuk
• faun: i. yarı keçi yarı insan orman tanrısı
• fawn: f. yavrulamak, doğurmak (geyik), kuyruk sallamak, yaltaklanmak, dalkavukluk etmek i. geyik yavrusu, karaca yavrusu, açık kahverengi s. açık kahverengi