wait | Then I can wait in the next room. |
| ozaman yan odada bekleyebilirim. |
|
them | Wait, you're not gonna
take them with you? |
| Onları yanında götürmeyeceksin
değil mi? |
|
wait for | Stay in your room and wait for Eric. |
| Odanda kal ve Eric’i bekle. |
|
food | She knows where to get better food. We'd better wait for her. |
| O, nereden daha iyi yiyecek bulucağını biliyor. Onu beklesek iyi olur. |
|
line | Where's Michael? I've got to talk to him
and I can't wait on line. |
| Michael nerede? Onunla konuşmalıyım
ve sırada da bekleyemem. |
|
gate | You can talk to me off the record. I'm all right. Wait until I open the main gate . |
| Konuştuklarımız aramızda kalabilir. Ben iyiyim. Ben ana kapıyı açana kadar bekle! |
|
till | Wait till you see the wedding cake
I made for your daughter! |
| Kızın için yaptığım
düğün pastasını görmelisin! |
|
file | You have to wait 24 hours before you file a missing person's report. |
| Kayıp kişi başvurusunda bulunmadan önce, yirmi dört saat beklemek zorundasınız. |
|
barrel | Hey now wait a minute what's in that barrel? In the barrel... In the barrel there is more beer. |
| Hey, bekle bir dakika, ne var o fıçının içinde? Fıçının içinde… fıçının içinde biraz daha bira var. |
|
anyone | I don't wait more than three-quarters hours for anyone.So I should have been more patient, I guess |
| Herhangi bir kimseyi üç çeyrek saat beklemem. Bu yüzden sanırım daha sabırlı olmam gerekirdi. |
|
stay | Nurse. Wait a minute. Stay here. |
| Hemşire hanım, bir dakika ayrılmayın. |
|
front | Listen. Wait for me outside,
in front of the hospital, all right? |
| Hastahanenin önünde beni bekle,
tamam mı? |
|
describe | Wait till you see her.
Words can't describe her. |
| Görene kadar sabret.
Güzelliği sözcüklere sığmaz. |
|
right | Oh, really? Wait right here. |
| Gerçekten mi? Burada bekleyin. |
|
telephone | Well, 50 yards down the road there’s a telephone kiosk. You wait for me there.
|
| Evet, yolun elli yarda (kırk beş metre) aşağısında bir telefon kulübesi var. Beni orada beklersin.
|
|
important | Go back to the house, wait for my call.
It's important. |
| Eve dön ve telefonumu bekle.
Önemli. |
|
arrival | Home doesn't seem far from here. l can't see it anywhere insight. So l'll wait patiently for the arrival of night. Maybe in darkness hope will show me a sign. |
| Ev buradan uzakta gibi görünmüyor. İçgörüyle hiç bir yeri göremiyorum. Bu yüzden sabırla akşamın gelmesini bekleyeceğim. Belki karanlıkta, umut bana bir işaret verecektir. |
|
classmates | Oh, I can't wait to see all my old classmates. |
| Eski sınıf arkadaşlarımı göreceğim için
çok heyecanlıyım. |
|
gladly | You can keep it if you need it .I would gladly wait till payday. |
| Eğer işinize yarıyorsa onu saklayabilirsiniz. Ödeme gününe kadar zevkle beklerim. |
|
second | Wait a second. I
don't want this guy |
| Durun bir saniye. Ben
bu adamı programın... |
|