En çok kullanılan 2000 İngilizce kelime

• she: ök. dişi i. kadın
• sheep: i. koyun, ezik kimse
• sheet: f. çarşaf örtmek i. çarşaf, yaprak
• shell: f. kabuğunu soymak i. dış kaplama, deniz kabuğu
• ship: f. gemiye bindirmek i. gemi, tekne
• shirt: i. gömlek, bluz
• shoe: f. ayakkabı giydirmek i. ayakkabı, nal
• shore: f. destek olmak i. sahil, kıyı
• short: i. kısa metrajlı film s. kısa, az, özet zf. eksik
• shortly: zf. kısaca, yakında
• should: f. malı
• shoulder: f. omuzlamak i. omuz, sırt (dağ)
• shower: f. yağdırmak i. duş, sağanak
• shy: f. ürkmek, çekinmek i. utangaç kimse, ürkek kimse s. utangaç, ürkek
• sick: f. saldırtmak s. hasta, midesi bulanmış
• side: f. taraf tutmak i. yan, taraf s. yandaki
• sight: f. görmek, gözlemlemek i. görme, görüş
• signal: f. sinyâl vermek i. sinyâl, işaret s. dikkat çekici
• signature: i. imza, işaret
• silence: f. susturmak i. sessizlik ünl. sessizlik, susun
• silent: s. sessiz, suskun
• silk: i. ipek s. ipek, ipekli
• silver: f. gümüş kaplamak i. gümüş, gümüş rengi
• similar: i. benzer s. benzeşen
• simple: i. kocakarı ilacı s. kolay, sade
• simplify: f. basitleştirmek
• sin: f. günah işlemek i. günah, suç
• since: zf. beri ed. den beri bğ. den beri, mademki
• single: i. tek, bekâr s. yalnız, biricik
• sink: f. batmak i. lavabo, bataklık
• sir: f. sör diye hitap ermek i. beyefendi, bayım
• sister: i. kızkardeş, rahibe
• situation: i. durum, konum
• six: i. altı, altılı
• size: f. büyüklüğüne göre ayırmak i. boyut, beden snk. ölçülü
• skeleton: i. iskelet, çatı, çerçeve
• skill: i. yetenek, ustalık
• skin: f. derisini yüzmek i. deri, kabuk
• skirt: f. kenarından geçmek i. etek, kenar
• sky: f. yükseğe atmak i. gökyüzü, hava sahası
• slave: f. köle gibi çalışmak i. köle, kul
• sleepy: s. uykulu, uyuşuk
• sleeve: i. kol (giysi)
• slim: f. zayıflatmak s. ince, narin, zayıf
• slip: f. kaymak i. kayma, sürçme
• slow: f. yavaşlamak s. yavaş, ağır
• small: i. dar kısım s. küçük, mini
• smooth: f. düzleştirmek s. düz, pürüzsüz, akıcı
• snake: f. kıvrıla kıvrıla gitmek i. yılan
• so: zf. o kadar, pek, demek ki bğ. yani ünl. öyle mi
• soap: f. sabunlamak i. sabun
• society: i. toplum, dernek, sosyete
• sofa: i. kanepe, sedir
• soft: zf. yumuşakça i. kafasız s. yumuşak, hafif, belli belirsiz
• soil: f. kirletmek i. toprak, gübre
• soldier: f. askerlik yapmak i. asker
• solution: i. çözelti, eriyik
• some: zm. bazı s. biraz zf. civarında
• somebody: i. birisi
• someone: zm. biri, birisi
• sometimes: zf. bazen
• somewhere: zf. bir yerde
• son: ünl. oğlum i. erkek çocuk ök. oğlu
• song: i. şarkı, türkü
• soon: zf. yakında, erken
• sore: i. yara s. yaralı, ağrılı zf. feci şekilde
• sorrow: f. üzülmek i. acı, üzüntü, matem
• sorry: ünl. afedersin, üzgünüm s. üzgün, üzüntülü
• soul: i. ruh, gönül, kişi
• sound: f. ses vermek i. ses, melodi zf. mışıl mışıl
• soup: i. çorba, et suyu
• sour: f. ekşimek i. ekşi şey s. ekşi, keskin
• source: i. kaynak, memba, menşe
• south: i. lodos, güney s. güney zf. güneye, güneyden
• space: f. boşluk bırakmak i. uzay, aralık
• spare: f. canını bağışlamak, korumak i. yedek parça s. yedek, boş
• special: i. spesiyalite s. özel
• speech: i. nutuk, konuşma şekli, şive
• speed: f. hızlandırmak i. sürat, hızlılık
• spirit: f. canlandırmak i. ruh, can, neşe
• splendid: s. olağanüstü, mükemmel
• spoon: f. kaşıkla almak i. kaşık, kepçe
• sport: f. spor yapmak i. spor, eğlence, oyun
• spot: f. benek yapmak, yerini saptamak i. nokta, benek, yer, spot s. peşin para ile yapılan
• spring: f. fırlamak, kaynaklanmak i. ilkbahar, memba s. atlama
• spy: f. gözetlemek i. ajan, casus
• square: f. beraberliği sağlamak [spor.], kare yapmak i. kare, meydan s. dört köşeli
• staff: f. kadro oluşturmak i. personel, gereç s. kurmay
• stage: f. sahnelemek i. sahne, zemin
• stain: f. lekelemek i. leke, boya
• stair: i. basamak, kat
• Stamp: f. kaşe basmak i. pul, damga, iz
• stand: f. dikilmek i. duruş, tezgâh, kürsü
• standard: i. standart s. standart, normal, klasik
• star: f. yıldızlarla süslemek, başrolde oynatmak i. yıldız s. önemli, parlak
• station: f. tayin etmek i. istasyon, durak
• steady: f. sallanmasını kesmek i. sabit durum s. sağlam, sabit
• steam: f. buhar çıkarmak i. buhar, güç
• steel: f. çelik gibi yapmak i. çelik s. çelik gibi, katı, duygusuz
• still: f. sakinleştirmek i. sükunet bğ. yine de